Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Ölmek kavuşmaktır

Ölmek kavuşmaktır

İnsan, ölümü hep loş bir kavram gibi taşır gönlünde; üzeri örtülü, konuşulmayan, mümkünse ötelenen bir karanlık. Ama Mevlânâ tam da bu karanlığın üzerine bir kandil koydu. “Şeb-i Arûs” dedi: ölüm gecesi değil, kavuşma gecesi; ayrılık değil, düğün. Oysa ölüm… Sanki yokmuş gibi davrandıkça bizi kıskıvrak yakalayan bir gerçek. İşte tam da bu yüzden Mevlânâ’nın Şeb-i Arûs dediği “kavuşma gecesi” bugün hâlâ şaşırtıcı geliyor. Çünkü o, ölümün üzerine örtü sermedi; aksine, bir düğün örtüsü açtı.

Bu terslik ilk anda aykırı görünüyor: Ölüm neden bir kavuşma olsun? Bir veda gecesi nasıl olur da vuslat diye anılsın? Sır belki de bu paradoksta saklıdır: İnsanların korktuğu yere ışık tutmak, karanlığı başka bir pencereden göstermek.

Ona göre ölüm bir son değil, ruhun geldiği yere dönüşüdür. İnsan dünyaya gelişiyle bir yerden ayrılır; ölümü de geri dönüştür. Bu yüzden Mevlânâ’nın dünyasında ölüm hüzün değil, hasretin bittiği andır. Asıl mesele de budur: Mevlânâ ölümün kendisini değil, insanın ölümle kurduğu ilişkiyi değiştirir. Ve kabul edelim, modern insan için bu bakış hâlâ taze bir meydan okumadır. Çünkü biz, ölümü konuşmaktan kaçtıkça ondan daha çok korkar hale geldik. Oysa Mevlânâ, korkunun üzerine perde çekmek yerine o perdeyi aralayıp başka bir manzara gösteriyor: “Korktuğun yer, aslında kavuşacağın yerdir.”

Bu çarpıcı yaklaşımın gizli bir etkisi var gibi: Misal; ölüm korkusu azalanın, yaşam cesareti artmalı.
Sonu kabullenenin, başlangıçla ilişkisi güçlenmeli. Nitekim insan, faniliğini tehdit olarak değil, yolculuğunun doğal bir durağı olarak gördüğünde hayatın ağırlığı hafifler. Şeb-i Arûs tam da bu yüzden sadece bir anma gecesi olmasa gerek; bir karşılaşma biçimi, bir yüzleşme daveti, insanın kendi karanlığına başka bir ışıkla bakabilmesidir.

Bugünün dünyasında “hızın, stresin, belirsizliğin” ortasında Mevlânâ’nın bu paradoksu güçlü bir nefes aldırıyor. Karanlığı yok saymanın değil, anlamlandırmanın dönüştürücü olduğunu hatırlatıyor. Ölümü romantikleştirmek değil mesele; ona başka bir yerden bakınca hayatın da berraklaştığını göstermek.

Ve işin en çarpıcı tarafı şu: Mevlânâ, ölümü bile aşkla yorumladı. Belki de bu yüzden sözü hâlâ diri, hâlâ sıcak, hâlâ insanı tutan bir el gibi. Şeb-i Arûs, bir gecenin değil, bir bakışın adıdır. Ölümü değil, dönüşü konuşur. Korkuyu değil, kavuşmayı hatırlatır. Düşünsene azizim ölümü bir tehdit değil, bir vuslat olarak görebilmek… İnsanın dünyaya, hayata ve kendine bakışını değiştiren en güçlü dönüşüm bu değil de nedir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi

Çok Kalabalık Çok Soğuk

29 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Son Bilet

08 Kasım 2025 Cumartesi 00:01

Bilmek neyi bilmek

01 Kasım 2025 Cumartesi 00:03

Yarım Simit Yarım Beyit

25 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Susmak da “İyi” Olmaya Dahil mi?

18 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Neslin İnşası

11 Ekim 2025 Cumartesi 00:02

Yapbozun Son Parçası

27 Eylül 2025 Cumartesi 00:03

İşte Bitiyor Yaşamak Kavgası

20 Eylül 2025 Cumartesi 00:01

Gençliğin Değeri Değerlerin Gençliği

13 Eylül 2025 Cumartesi 00:03