Bu topraklarda Lale devrinden beri ne geleneksel ne modern olmayı ne de nitelikli bir sentez kurmayı düşünsel planda ve hayatın her evresinde kuramadık. Araf'ta kalmak derler ya zihinsel ve kültürel anomi hali her devirde devam etmiştir. Osmanlı devlerinde Tanzimat döneminde başlayan batılılaşma ve modernleşme çalışmaları erken Cumhuriyet döneminde de devlet destekli olarak sürdürülmüştür. Geleneksel olan ile modern olanın karşılaşması zaman içinde geleneksel olanın geri plana itilmesi olarak sonuçlanmıştır. Batılılaşma girişimleri 307 yıl önce Osmanlı padişahı 3.Ahmet devrinde başlayıp bugünlere kadar etkisi devam eden bir çizgidir.
1718 yılından başlayarak atılan adımların şiddeti değişmekle birlikte bizden olan kültürel değerlere ve mimari değerlere karşı takınılan hoyrat tavırlar olarak karşımıza çıkmıştır. Toplumda gelişen alaturka ve alafranga ayrımı etrafında sosyal, ekonomik ve kültürel başkalaşım ve dönüşümler olmuştur. (Hanioğlu, M. Şükrü. “Batıcılık”. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi. 1985, V.sf:1382-1388)
Konu geleneksel Türk evi ve onun bir şubesi olan Konya evi olunca milli mimari akımını irdelemeden olmaz. Milli mimari anlamında 1.ulusal mimari akımı ile Osmanlıdan Cumhuriyete bu anlamda batılılaşma/garplılaşma karşıtı nitelikli eserler ortaya konulmuştur. Konya şehrini 1910’lu yıllarda imar ve ihya eden Mimar Muzaffer milli mimari akımının en önemli temsilcilerindendir. Ortaya koyduğu ziraat abidesi, Erkek/Kız Muallim mektebi, Amber Reis camisi gibi eserler bu akıma en güzel örnekleri teşkil eder. (https://www.yenihaberden.com/mimar-muzafferin-sasirtan-konya-dokunuslari-1796753h.htm)
O günlerden bugünlere geldiğimizde Osmanlı hinterlandı içinde yer alan birçok coğrafyada Türk evi dediğimiz bir ikamet ve yaşama alanı olan bir konut modeli vardır. Bugünden geriye dönüp baktığımızda Konya başta olmak üzere ülkemizin birçok kentinde, ilçesinde hatta köylerinde geleneksel Türk evi karşımıza çıkar. Tarihi boyutu, mimari yönü ve estetik kalite yönünden değeri bilinen ve bilinmeyen onlarca sivil/kamusal kullanım amaçlı binalar, konak ve evler vardır.
Geleneksel Konya evleri denilince ayrıntılara girmeden önce geleneksel Türk evi nedir anlamında bir açılım yapalım. Coğrafya ve kültüre dayalı olarak konut tipolojilerinin tarihsel süreç içerisinde değişimler geçirmiştir. Bu değişimler her zaman mimari, sosyoloji, antropoloji ve daha birçok bilim dalının araştırma konusu olmuştur. Tarihsel süreç içerisinde sofasız, dış sofalı, iç sofalı, orta sofalı plan tipi gibi farklı plan tipolojileri ile sınıflandırılan geleneksel Türk evinin bir parçası olarak geleneksel Konya evi de iç sofalı ve hayatlı evler olarak gruplandırılmaktadır.
Geleneksel Türk evi denildiğinde, geleneksel Türk ailesinin yaşam kültürü ve törelerine uygun şekil ve plân özellikleri gösteren, asırlarca Türk insanının gereksinimine cevap vermiş bir konut tipi olarak bilinmekte ve tanımlanmaktadır. Türk Evi, Osmanlı devletinin sınırları içinde Rumeli ve Anadolu topraklarında oluşmuş ve 500 sene kadar varlığını devam ettirmiş, kendi özellikleriyle belirginleşmiş bir ev tipidir. Türk evi, bu süre içinde değişimler geçirmiş ve yayılıp kök saldığı iklim, coğrafya ve kültür bakımından birbirinden farklı ve uzak memleketlerde çeşitli tipolojiler meydana getirmiştir.
Geleneksel Türk Evi teorik olarak Türk göçebe boylarında yaygın kullanılan yörük çadırı iç ve dış düzeninden türemiştir. Göçebelikten yerleşik düzene geçişte geleneksel yaşamın öğeleri olan ocak, ailenin toplanma yeri, özel alanlar gibi öğeler ilk olarak sofasız tek mekânlı konut türünün oluşumunu sağlamıştır. Odalar, yatma, yemek pişirme ve yeme, yıkanma ve çalışma fonksiyonlarına hizmet etmeye donanımlı mekânlardır. Odaların arasında ortak kullanım ve geçiş alanı olarak hizmet gören ara mekân, sofa olarak adlandırılan ve dolaşımın yanı sıra içinde sedirlerin de yer aldığı zaman zaman yaşama amaçlı olarak da kullanılan mekânlardır.
Böylece, Anadolu’da yüzyıllar boyunca süregelen kültürel yayılma, kültürel adaptasyon ve kültürel etkileşim ile birlikte ortaya çıkan bir sonuç olarak, yöresel farklar gösterse de, günümüzde gözlemlediğimiz geleneksel Türk evi tipolojisi oluşmuştur. Büyüklükleri, yaşama alanlarına yapılan ek odalar, kat ve yükseklik farkları gibi özellikleriyle üçe ayrılmaktadır. Tek katlı, iki katlı ve “tahtaboş” lu evler olarak sınıflandırılmıştır Tahtaboş, bir veya iki katlı evlerde, odaların üstünde hayata açılan balkonlu mekânlardır.
Konya evlerinde yaygın olarak taş, kerpiç, ahşap, kiremit ve demir kullanılmıştır. Taş, genellikle zemin katın tüm duvarının 0.50-0.60 metre yüksekliğine kadar kullanılmıştır. Konya yöresinden elde edilen Sille ve Gödene taşı avlu, taşlık, ahır gibi hacimlerde ve dış merdiven basamakları, hela taşı vb. yapı elemanlarında kullanılmıştır.
Mimar Celile Berk 1951 yılında doktora tezi olarak hazırladığı çok önemli bilgiler taşıyan çalışmasında 55 tane Konya evini incelemiş ve fotoğraflamıştır, bu evlerden günümüze maalesef bir iki tanesi ayakta kalmıştır. Berk'e göre "...Türkiye'nin önemli şehirlerinden biri olan Konya, Anadolu'nun belli başlı bölgelerinden birinin merkezidir. Türk evi, iklim, malzeme vs. bakımından muhtelif bölge ve tiplere tasnif edilecek olursa, Konya bunların içinde belli başlı ayrı bir grup teşkil edecektir. Onun için Konya evi "Türk evi" konusuna mühim bir tesir icra edecektir. Bugüne kadar Konya'ya asırlar boyunca gelen birçok âlim, şarkiyatçı ve seyyahlar, şehrin yalnız cami, medrese ve Mevlevîlerini uzun uzun etüt etmişlerdir. Halbuki, kültürü bu kadar yüksek olan bir diyarın sivil mimarîsi de, şartların imkân kıldığı nispette, ileride olacaktır. Nitekim Konya için bu böyledir.". (https://www.yenihaberden.com/godene-mahallesinde-son-kerpic-evler-14196yy.htm)
Bu alanda düzgün yenilemeler ve restorasyonlar olduğu gibi niteliksiz, savruk ve eserin/binanın orijinalitesine aykırı malzeme ve tamirat kullanma beceriksizlikleri de vardır. Mimari ve estetik düzlemde kaliteyi yakalamak önemlidir. Tarihi ve otantik çizgileri koruma kaygısı kadar neyin muhafaza edilmesi neyin sıradan olduğu da ayrı bir takdir konusudur. Bilimsel ve akademik çalışmaların yanı sıra günümüzün bir realitesi olan sosyal medya sayfalarında muhafazakâr bir tutumla geleneksel evler konusunda maziye hasret dile getirilmektedir.
İstanbul başta olmak üzere birçok kente dair sosyal medya sayfalarında ve yönetmekte olduğum Konya Eski ve Yeni Fotoğraflar sayfasında eski mahalle ve ev yaşantısını içeren fotoğraflar yoğun ilgi görmektedir. Bu sayfalarda yanlış bir nostalji perspektifi ile sürekli eskiye güzelleme yapma yapıldığı yeni olanın ise tenkit edildiği görülmektedir. Geçmişe bakıp yitirilen değerler, yaşantılar, konutlar için hep ah vah etmek ve karamsar tavırlarla elde edilecek bir şey yoktur. Yapılması gereken rasyonel bir tutumla maziye, bugüne ve yarınlara bakıp yekpare iyi-kötü günler/ahir zamana düştük veya yanlış işler diye peşin hükümlü yaklaşmamak gerekir. (https://www.facebook.com/groups/1556301481336489/?ref=share&mibextid=NSMWBT)
Kadim şehir Konya’nın kalbi olan türbe önü, bedesten, Şemsi Tebrizi cami, Fenni Fırın, Valilik ekseninde ve Alaattin tepesi etrafında bir tur atarak gezinti yapalım. Yaya olarak 1-2 km mesafede karşınıza birçok Selçuklu ve Osmanlı dönemi tarihi eser çıkar. Bunlardan biri mesela İnce Minareli medresedir. Mesela İnce minareye ve muhteşem portal kapısına şekil veren taş ustası ve mimar kimdir. Abdullah Bin Kelük Sille taşından muhteşem portal kapıyı ayet, meyve gibi figüratif çizgiler ile bezeyip yüzyıllara meydan okurken neyin peşinde idi. Bugün eser ortaya koyan bir mimar veya inşaat mühendisi kamusal ve toplumsal eserler ortaya koyarken neyin peşinde diye bir soralım. (https://www.yenihaberden.com/konyanin-sembol-eseri-tam-25-kez-restore-edildi-766-yillik-tarih-hakkinda-tum-1822791h.htm)
Asri ve modern yaşam adına apartman denilen mimari yaşantı yerleri için 1930’lu yıllarda lüks hayat opereti bestelenmişti. O yıllarda apartman hayatına özenti rüzgârı oluşturanlar ile bugünkü inşaat sektörü neyin peşinde diye irdelemek gerek. Site ve rezidans furyası içinde yarınlara bizden kültürel miras olarak kalacak estetik ve kaliteli bir şey var mıdır? Bu anlamda müstakil bir konut veya toplu konutlar fiilen barınma dışında ne işe yarar ki. Ekonomik ömrünü doldurunca kentsel dönüşüm denilen rant dalgası ile yıkılır bir daha yapılırlar. Düzgün işçilik ve mimari kurallara uygun yapılmayanlar ise bizde sık rastlandığı gibi afetlerde ve depremlerde içinde yaşayanlara mezar olurlar.
Şehirler öteden beri 25-50 yıllık dilimler de biz istesek de istemesek de ekonomik planda ve mimari planda alt üst olarak değişip dönüşüyor. 19 ve 20.yüzyıl ise hepten geleneksel ve kadim olanın kerpiç evler başta olmak modernlik adına yıkıldığı dönemlerdir. Klasik ecdat evleri ve mimarisi ile toplumsal bellekte yer etmiş her tür mimari unsur, sokak, mahalle gibi yerleri ise belirli ölçekte korumak ve bakımını sağlamak gerekiyor. Eğer aileler bakıp çekemiyor ise bu yerleri uzun bir süre kaderine terkediliyor. Virane hale düşen evlerin yok olmasına seyirci kalmak yerine kamusal sahiplenme ile kültür ve sanat evleri, etnografik ve folklorik yaşantı örnekleri olarak korumak gerekirdi.
Akçeşme ve Mengüç caddesi bu açıdan örnek bir proje oldu. Konya evleri sokağı olarak koskoca Konya’da numune olarak elimizde bu kaldı da denilebilir. Bu sokaktaki evler ticari işyerleri ve kısmen STK'lar tarafından kullanılıyor. Bu şekilde sadece fiziki mekân olarak Konya evi korunmuş oluyor. Bir önemli eksikliği not edeyim: Restore edilen evlerde normal bir Konya ailesi yaşantısı olmadığı için bizler bunu göremiyoruz. Restore edilen bu evlerde eski mahalle yaşantısı yönüyle herhangi bir canlılık kalmamıştır. Yoldan geçen veya meraklı vatandaş olarak dışarıdan sadece sathi gözlem yapabiliyoruz. Bu yüzden kültürel anlamda engin ve birikimli ailelere bu evlerden bazılarını emanet edip Konya evi, Konya insanı ve mahalle yaşantısı için örnek sokaklar oluşturmak yararlı olacaktır. (https://www.yenihaberden.com/turbe-onundeki-evler-14072yy.htm)
Yitik cennet: Çocukluk mahallesi artık yok.
Bir parantezde rastgele kentsel dönüşüm için açalım. Sadece fiziksel yıkım, değişim olmuyor. Bir anlamda kaybolan sokak ve mahalle ile kişilerin hatıraları ve kolektif kentsel hafızasını da kaybediyoruz. Yaprak dökümü romanında anlatılan çözülme adına evlerden önce toplumsal ilişkiler biçim değiştirdi ve modern olma adına terkedildi. Eski kerpiç ve konak modeli evler para etmedi. Zaten o evlere ve eserlere ruh veren insan ilişkileri de kayboldu gitti.
Yaşadığımız mahallede doğal hayatı kuşatan bahçeli ev kalmadı, sokaklarda ne dut ağacı ne pelit toplanan ağaçlar kaldı. Giden evler ile birlikte bahçeden mis gibi kokusu tüten ekmek ve onun yapıldığı tandır da gitti. Dolayısıyla arkasından komşuluk ruhu ve insan sıcağı da kayboldu. Değerli bir edebiyatçı yazarımız olan Oktay Akbal 1946 da yazdığı hikayesinde "önce ekmekler bozuldu" demişti akabinde diğer alanlarda da gördüğümüz toplumsal çözülme geldi.
Kerpiç evler "lüks hayat" operetinin moda olduğu ve apartmanda yaşamanın özlem olduğu 1940/ 1950'li yıllardan itibaren şehirlerde giderek demode oldular. 1970'lerden başlayarak ve özellikle 1980'lerden itibaren müstakil bahçeli ve bitişik nizam kerpiç evler yerini 4-5 katlı apartmanlara bıraktılar. Bir iki katlı tuğla veya kerpiç evler kat karşılığı müteahhite verildi. Bu dönem bazı mülk sahiplerinin kerpiç evden kurtulma ve modernliğin simgesi olan apartmanda oturma özlemine kapıldığı bir dönemdir. Kentlerimizde kadim mahallelerin bu yöndeki imar planlarına yenik düştüğü bir dönem yaşanmaktadır.
Konya’da bu trend çok değil geçtiğimiz 3-5 yıl içinde Şükran, Sedirler, Araplar, Uluırmak, Kovanağzı, Yenice, Kurtuluş, Şeker Tekke gibi kadim semtlere sirayet etmiştir. Kentsel dönüşüm ve değişim başlığı altında otantik ve geleneksel evleri barındıran mahalleler komple ortadan kalkmıştır. Bugün çocukluk mahallem olan Araplara uğradığımda veya bize komşu olan Sedirler, Keçeciler, Hacı Hasanbaşı ve Bulgur İmam mahallesinden geçtiğimde şaşırıp kalıyorum. 5 yıl okuduğum Şehit Sadık İlkokulunun ve Ak caminin önünden geçerken tanıdık hiçbir insan yüzü ve müstakil ev göremiyorum. (https://www.yenihaberden.com/araplar-saksagan-sokak-derler-15578yy.htm)
Elde sadece bir Ak cami, beş yıldır topluma ve yetkililere duyurmaya çalıştığım kör tapalı bir Araplar çeşmesi kaldı. Karakayış çeşmesi ise kir pas içinde kaybolmuş gitmiş durumda kendine uzatılacak bir himmet eli bekliyor. Saksağanlar sokağın başında kala kala Saksağanlar camisi ve yolun sonunda altında kavak olmayan Kavak altı camisi görülüyor. Gerisi genişletilen Araplar mezarlığı ve yükselen betonarme bloklara dönüşmüş. Kavakaltı camisinin hemen yanında çocukluğumuzda su içtiğimiz adı var kendi yok bir Cıngırıklı kuyuyu ise benim gibi 60’ına merdiven dayamış eski arkadaşlar dışında bilen yok. Mahallede yaşayan komşular zaten başka yerlere taşındı veya çok katlı apartman bloğunun bir köşesine yerleşti. (https://www.tybkonya.org.tr/araplar-mahallesi-demek-araplar-cesmesi-demektir-266yy.htm)
Her şeye rağmen olumlu gelişmeler de bulunmaktadır. Gazeteci yazar Çetin Altan' ın dediği gibi enseyi de karartmamak lazımdır. Şehir merkezinde ilk kez yapılan Mengüç caddesinde restore edilen tarihi evler de bu anlamda iyi sokak sağlıklaştırma örneklerinden biridir. Bu evlerin ahşap işçiliği, duvar ve sıva işçiliği, ferforje demir işçiliğinde çalışan işçiler Konya Büyükşehir belediyesi ile Konya İŞKUR tarafından desteklenen mesleki eğitim kurslarında yetişmişlerdir. Yine Hüyük ilçesi Çavuş kasabasında inşa edilmiş olan sonsuz sanat güneşi köyü Konya kerpiç evleri için güzel bir örnektir. Sanat güneşi köyü Konya İŞKUR İl Müdürlüğü olarak TYÇP kapsamında 2009-2012 yıllarında desteklenen önemli bir projedir. Kerpiç evleri ise bu işi bilen erkek işçiler kalmadığı için köydeki kadın işçiler inşa etmiştir. Çavuş belediyesinin yürüttüğü iki katlı kerpiç evler projesi bizzat yerinde aşamalarını gördüğüm ve denetlediğim bir yerel yönetim başarısıdır. Ülkemizin önemli sanatçılarının konakladığı kerpiç evler hem sanatsal atölye çalışmalarını görmek hem de geleneksel Konya kerpiç evlerini tanımak için iyi bir örnek olarak karşımızda duruyor. Yine Akşehir ilçesinde 2000 civarında restore edilmiş geleneksel Konya evleri çok iyi bir koruma ve restorasyon projesi olarak başarılı örneklerdir. (https://www.yenihaberden.com/otantik-konya-aksehir-evleri-15756yy.htm)
Hülasa-ı kelam geleneksel Türk evi/Konya evi konusunda biraz nostalji iyidir. Lakin hayatı geriye sarmak ve geçmiş zamanda yaşamak ise mümkün değildir. Konya kent merkezinde sayısı iyice azalmış ta olsa türbe önü evleri ile hakkında yazı yazdığım Hatıp ve Gödene gibi mahallelerde Konya evleri bulunmaktadır. Bazı ilçelerde ve köylerde bulunan geleneksel Konya evlerinin kıymetini bilmeliyiz. Bu evlerden nitelikli olanları bir master plan dahilinde koruma altına alarak yaşatmalıyız.