İpek Özkayaalp

İpek Özkayaalp

Tartışma Olgunluğu Ve Seviyesi

Tartışma Olgunluğu Ve Seviyesi

Hayat her an bize bir şeyler öğretmekte, her an yeni bir bilgi insanoğluna hediye edilmekte. Kâh ailemiz kâh öğretmenimiz, zaman zaman eşimiz dostumuz derken birçok şey duyuyoruz ve öğrenmeye açık isek öğreniyoruz.

Bugün birçoğumuz sosyal medya mecralarında aktif hâldeyiz, bu sosyal medya serüvenimizde sadece de tanıdıklarımızla bir arada değiliz. Hiç tanımadığımız insanlar, hayatımızın bir köşesinde yer aldığı gibi bizler de tanımadığımız zihinlere misafir olabiliyoruz. Hâliyle bu sanal ortamda olumlu ya da olumsuz izlenimler, eleştiriler hemen kendini gösterebiliyor. Hatta karşılıklı fikri tartışmalar alıp başını gidiyor.

Ne tuhaf ki insanların birçoğuna baktığımızda bir insanın fikri kendi fikriyatı ile örtüşmüyorsa -ki bu tanımadığı birisi ise daha sık rastladığımız bir olay- çok çabuk öfkeleniyor, tartışmaya hatta maalesef hakarete başlıyor. Burada çok ciddi anlamda tartışma veya eleştiri kültürü eksikliğimiz var; öncelikle bunu kabul etmekle, öz eleştiri yapmakla işe başlamalıyız!

Konuşmayı bilmiyoruz, düşünmeyi bilmediğimizden!

Düşünmeyi bilmiyoruz, düşünecek malzememiz olmadığından!

Düşünecek malzememiz yok, umurumuzda olmadığından!

Umurumuzda değil, imân zayıflığından!

Kalpten yana nasırlaşmışız, kafadan yana kütükleşmişiz!

İkincisi ise biz gerçekten bize anlatılanı -evvela anlamak için- dinliyor muyuz ve gerçekten idrak ediyor muyuz?

Olaylara sinirlenmeden, kızmadan, karşı tarafa hakaret etmeden yaklaşabiliyor muyuz? Yoksa biz de zaman zaman veya çoğu zaman -bize yapıldığında- tasvip etmediğimiz söylemleri karşımızdaki insanlara yapıp eleştirdiğimiz hâllerle hâllenerek seviyemizi kaybediyor muyuz?

Maalesef çoğu zaman kavgaların ana sebebi, nefsimize ağır gelen şeyleri duymak ve kibrimize yenik düşerek öfke kontrolünü kaybedip karşı tarafa tamamen onun dilini kullanarak saldırmaktır!

Öfke kontrolünü kaybedince de tek amacımız kalıyor: Muhatabımızı incitip, kırıp döküp onu konuşamayacak hâle getirmek yani zeytinyağı misali üste çıkmak!

Aslında bu noktada biraz gönlümüze eğilsek ve şunu zihnimize kazısak belki de birçok olumsuzluğu hayatımızdan çıkarırız! Başkasında kusur olarak gördüğümüz şey, bizim kusurumuzun başkası üzerinden bize gösterilmesi.

Bir gün Hazreti Ebubekir(ra) Efendimiz’e(sav) “Ya Resulallah! Çok güzelsin, sana bakmaya doyamıyorum!” demiş. Efendimiz de (sav) “Doğru söylüyorsun!” diye buyurmuş ve tebessüm etmişler. Biraz sonra Ebu Cehil, oradan geçerken Efendimiz’e(sav) “Çok çirkinsin, sana bakınca iğreniyorum.” demiş. Peygamber Efendimiz(sav) tebessüm ederek,” Doğru söylüyorsun.” buyurmuşlar. Hazreti Ebubekir(ra) hâliyle şaşırmış ve sormuş: “Bana da ona da haklısın, buyurdunuz. Hikmeti nedir?” Efendimiz(sav): “Ben bir aynayım, herkes bende kendini görür!” buyurmuşlar.

Kusur görmek, kusurlu olduğumuzun işareti olabilir vesselam! Reçete belli ancak uymak bize kalmış. İster hastalığımızdan kurtuluruz ister bitmeyen kavga türbülansının içinde yıpranır, yıpratır dururuz!

“Kusur bulmak için bakma birine! Bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin kendine. İşte o zaman kusursuz olursun!” (Hazreti Mevlânâ)

Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma vs. diyerek kişilere takılırsak kaybeden hep biz oluruz! Eğer dinler ve anlarsak kendimizi geliştirir, kalp kırmayız hatta gönüller dahi yaparız.

Çünkü anlayan idrak etmeye başlamıştır, bunu da ancak olgun kişiliğe sahip erdemli insanlar yapar. İnsanoğlunun en büyük olgunluk nişanesi, “yanlışı söylenince” teşekkür etmesidir! Hatasını kabul eden insan, her daim kazanır. Cahil insanı kaybetmenin en kestirme yolu ise ona hatalı olduğunu söylemektir. Bunu yaptığınız anda “o” gerekeni yapacak ve sizi hayatından çıkaracaktır. Tercih bize kalmış artık! Hangisi olmak isteriz?

Asıl mesele nedir?

Özetle insanoğlu için asıl mesele, o anda olan zuhurat ve O’nun(cc) muradından hasıl olan tecelliyi görmektir. Hepsi birer levhadır anlayana. Bir aynadır insanoğlu, insanoğluna!

“Bana bu kötü sözü söyleyen bu şahsın bir suçu yok, Allâh’ım ben ne yaptım da bu kulundan bana bu sözleri duyurdun?” derse insanoğlu levhaları okumaya başlamıştır. Kimseye küsemez, kimseye kırılamaz hâle gelir insanoğlu. Neticede artık tecelliye bakar ve kendi ile meşgul olan insanoğlunun başkasıyla derdi kalır mı? Hülasa yolun başı kimseyi incitmemek, sonu kimseden incinmemektir!

Selâm ve duâ ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
İpek Özkayaalp Arşivi
SON YAZILAR