Prof. Dr. Önder Kutlu

Prof. Dr. Önder Kutlu

YENİ TÜRKİYE NE GETİRİYOR? - 2

YENİ TÜRKİYE NE GETİRİYOR? - 2

Önceki yazımızda ‘Yeni Türkiye’ kavramının çok ‘boyutlu’, çok ‘etkenli’ olduğunu söylemiştik. Türkiye’nin son on yıllık dönemde elde ettiği kazanımlar sayesinde dört farklı boyut bambaşka bir mecraya girdi.

Yeni Türkiye’nin bugünkü görünümünü, bu boyutlarından yola çıkmak suretiyle tek tek ele alalım…

Kültürel boyuttan başlayalım: ‘Yeni Türkiye’ideali bir kültürel değişim programıdır. Kültür değişmeden toplum, toplum değişmeden de siyasal yapı ve işleyiş değişmez. Bu nedenle kültürel anlamda belki ‘eski iyi günleri’ çağrıştırması nedeniyle üzerinde durulması gereken bir kavramdır. Son iki asırda maalesef Türkiye iyi dönemler geçirmedi. Milletin genetik kodları zafiyete uğradı. Günümüzün ‘tefessüh’ etmiş ahlaki yapısı, geleneksel ve dini değerlerde ortaya çıkan aşınma ve her şeyden önce insanımızda görülen ‘özgüven’ kaybı bir şekilde giderilmek durumundaydı.

19. asrın başından itibaren ‘eller aya giderken yaya kalmamız’ın neden olduğu travma toplumun dengesini altüst etti. Sürekli korku, sürekli reaksiyoner davranışlar, sürekli korunma saikı toplumu ve yönetenlerini ‘yanlış’ veya ‘eksik’ kararlar almaya itti. Cumhuriyet kurulalı beri ‘üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla çevrili’ paranoyasını dilimize pelesenk ettik. Komşularımızın da ‘dost’ olabileceğini düşünemedik. Tüm toplumu buna inandırdık. İlkokullarda ders olarak okuttuk.

Tanzimat döneminin neden olduğu tartışma ortamı ve olumsuzluklarla belli noktaya gelen sorunlarda, son öldürücü darbe Misak-ı Milli ile vuruldu. Sürekli buna vurgu yaptık. Doğal sınırlarımızın Misak-ı Milli diye nitelendirilen ‘sınırlı’ bir bölge olduğunu zannettik. Oysa o tarihten önceki dönemin hiçbir evresinde bu sınırlara sıkışıp kalmamıştık. Etki alanımız hep onun ötesinde olmuştu. Hiçbir zaman ırk, dil, din ve ideoloji gibi unsurlara önem vermeyen, tek belirleyici yapmayan bir toplum ne yazık ki çok dar kalıplara hapsedilmişti.

Kültürel boyutta düşüncenin önündeki engellerin kaldırılması, Türkiye’nin doğal sınırlarının ve etki alanın öncelikle Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu coğrafyasından başlamak kaydıyla hem içerik hem de kapsam olarak genişlemesine katkı sağlayabilmesinin önünü açtı. Kültürel dönüşüm ve ‘öze dönüş’ 80’li yıllarda merhum Özal tarafından görülen ‘boşluğu’ otuz yıl arayla doldurma gayretidir. Özal’ın‘Adriyatik’ten Çin Seddine’ diye isimlendirdiği ‘etki alanı’ vurgusu Yeni Türkiye ideali ile yeniden ve güçlü şekilde ortaya konulmaktadır. Kültürel engellerin kaldırılması toplum açısından ‘ufuk açıcı’ etki yapmaktadır. Türkiye, yeniden ‘büyük’ düşünmeye ve ‘büyük’ davranmaya davet edilmektedir.

Toplumsal boyut üzerinde durulması gereken ikinci noktadır. Toplum ‘birlik ve beraberlik’ şemsiyesi altında birleşmeye davet edilmektedir. Kürt, Türk, Çerkez, Laz, Şii, Sünni, Sağcı, Solcu ayrımı yapmadan herkesin birbiriyle kucaklaşıp, helalleştiği bir başlangıç yapılacaktır. Bu noktada Çözüm Süreci önemli bir dönemeçtir. Karşı çıkan tüm kesimlere rağmen, belki siyaseten riskli olsa da çözüm yolunda devletin ve karşı tarafın ortaya koyduğu irade önemsenmelidir.

Dersim’le ilgili resmi ağızlardan yapılan açıklamalar, Alevilere dönük adımlar, başörtüsü sorununun çözülmesi, İmam Hatip Okullarının önünün açılması gibi toplumun farklı kesimleri için hem sembolik hem de taktiksel değişiklikler getiren politikalar önemli satırbaşlarıdır.

‘Paralelle’ mücadelenin gene bu boyutla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Konunun siyasi boyutu da bulunuyor, ama toplumla ilgili kısmında hiçbir grubun diğerleri üzerine ‘tasallut’ etmemesi gerektiğinden hareketle toplumsal kaynaşmanın bir ön şartıdır. Toplumsal kaynaşma ve dayanışmayı temin etmeden toplumu ortak ‘değerler’ etrafında birleştirmek mümkün olmayacaktır.

Ayrıca, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması, üniversite sayısının son on iki yıllık dönemde iki kattan fazla artırılması, Ar-Ge desteklerindeki astronomik artış, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin yeniden düzenlenmesi gibi adımlar, insana yapılan yatırım ve dolayısıyla topluma yapılan destek anlamına gelmektedir. İnsan unsuru gelişmeden diğer unsurların gelişemeyeceği düşünülmektedir.

Ekonomik boyut diğer boyutları etkileme potansiyeline sahiptir. Toplumu ve siyaseti derinden etkiler. Kültüre de ciddi derecede etki edebilir. Ekonomide 2002 yılından beri elde edilen kazanımlar, milli gelirdeki üç katı bulan artış ve toplumda ortaya çıkan zenginleşme toplumun refah seviyesini artırdı. Türkiye bugünlerde dünyanın en büyük 20 ekonomisinin üye olduğu G-20’nin dönem başkanlığını yapmakla kalmıyor, önümüzdeki on yıllık dönemde ‘en büyük on ekonomi’ arasına girme hedefinde.

Ülkemiz bunları becerirken, ekonomik anlamda rakipleri zor durumdalar; krizlerle baş etmeye çalışıyorlar. Güçlü ekonomik göstergeler siyasi ve toplumsal anlamda yeni imkânlar sunuyor. Ekonomik istikrar bir anlamda toplumsal ve siyasal istikrara yol veriyor.

Süreçte, milli gelirin adaletli dağılımı en önemli gündem maddelerinden biridir. Bu anlamda sosyal güvenlik harcamalarındaki artış, insan unsuruna eğitim ve sağlık yatırımlarıyla yapılan harcamalar toplumda fırsat eşitliği sağlama yönüyle katkı sağlıyor.

Son dönemlerde programa alınan ve çoğunun ihale süreçleri bitirilen devasa yatırımlar topluma yeni ufuklar kazandırmakta, geleceğe umutla bakma noktasında reel sektörü ekonomik anlamda motive etmekle kalmayıp, hizmetlerden yararlananlara büyük düşünme, büyük ideallere sahip olma noktasında yönlendirici olmaktadır.

Siyasi boyut, devletin vatandaşlarıyla ilişkilerini düzeltmesi, vesayetçi kurumların tasfiyesi ve siyasetin normalleşmesi anlamlarına geliyor. Türkiye, bir önceki on iki yılda, yedi farklı hükümet ve başbakan tecrübesi yaşayan, en çok oyu alan hiçbir siyasal partinin takip eden seçimde birinciliğini muhafaza edemediği dönemden, ekonomik ve siyasi krizlerin tam da ortasındaki bir coğrafyada on iki yıllık tek parti iktidarını kurmayı başaran ülke konumuna geldi.

Siyasette istikrar ekonomiye ve toplumsal düzene sirayet etti. Devlet, gücünü tahkim etti. Taşlar yerli yerine oturdu. Güç gerçek sahibine, topluma ve temsilcilerine kaydı. Bu noktada, tek parti sistemine doğru gidildiği iddiası da gerçeği yansıtmıyor, zira sorun iktidarda değil muhalefette. Kanaatimce, muhalefet kendi yetersizliği nedeniyle iktidarı elde edemiyor. Yoksa iktidarın oyunları ve engelleri nedeniyle değil.

Bu dört faktör ülkenin ve toplumun değişimine zemin hazırlayan şartları ortaya koymaktadır. Ülkedeki değişimin yönü ve derecesi bunlara bağlıdır.Türkiyekabuk’ değiştiriyor. Değişimi anlayanlar, yönetebilenler yeni dönemin aktörleri/özneleri olacaklar; anlamayan ve yönetemeyenlerse nesneleri.

‘Yeni Türkiye’, ‘Eski Türkiye’den taban tabana zıt faktörleri temsil eder. Pir’in de dediği gibi ‘Dün dünde kaldı can cazım, bugün ‘Yeni’ şeyler söylemek lazım’.

‘Yeni’yi tam olarak anlamak için toplumdaki değişimin yanında, siyasetin kullandığı yöntemi ve prensipleride değerlendirmemiz gerekiyor.Bunu da bir sonraki yazımızda yapalım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi
SON YAZILAR