Seyfullah Koyuncu

Seyfullah Koyuncu

Alıştık artık…

Alıştık artık…

Sevgili okurlar, geçtiğimiz gün ufak tefek çapta bir alışveriş için evimin yakınında bulunan zincir olmayan sıradan bir marketi tercih ettim.
 
Market sepetine doldurduğum ürünleri aldıktan sonra kasaya yöneldim.
 
Kasada oturan abimiz, öyle zincir marketlerdeki gibi dıt dıt yaparak falan değil de anam babam hesap makinesiyle toplama, çarpma işlemi yaptıktan sonra ödemem gereken meblağı söyledi.
 
Ben de hiç itiraz etmeden söylenen rakamı çıkarıp ödedim.
 
Bu anlattığım elbette çok da yadırganacak bir durum değil aslında. Fakat buradan sonra yaşananlar hali pürmelalimizi iyi anlatan cinsten.
 
Para üstünü aldıktan sonra, çıkışa yöneldiğim esnada kasada oturan abimiz arkamdan seslendi.
 
‘Bir saniye bekler misiniz, yanlış hesap yapmışım?’
 
Herhalde eksik para ödedim diye tedirgin olup geriye döndüm.
 
Abimiz, ‘Çok özür dilerim beyefendi, yanlış hesaplamışım. Fazla hesap çıkarmışım galiba’ diyerek yeniden hesap makinesine sarıldı.
 
Hani ufak tefek şeyler aldığımı düşünüyordum; aldıklarım ufak tefekti ama ödediğim ücret pekte ufak sayılmazdı ama yine de bana pek anormal gelmemişti.
 
O yüzden abimizin talep ettiği 340 TL’yi güzelce ödemiştim.
 
Fakat o da ne! Fazla ödeme yapmışım.
 
Esnaf abimiz düzeltme yaptıktan sonra, ödemem gereken ücretin 240 TL olduğunu söyledi. Kibarca para iademi yaptı.
 
Marketten çıktıktan sonra kendi kendime düşündüm; normal şartlarda bir market alışverişinin sonunda bu kadar afaki bir fiyat yanlışlığını neden fark edemediğimi düşündüm.
 
Sonra karar verdim ki, bu fiyat farkını fark etmemem gayet normal…
 
Alışmışlık mı desem, kanıksamak mı desem, duyarsızlaşmak mı desem bilmiyorum.
 
Herhangi bir ürünün geçen haftaki fiyatı ile bu haftaki fiyatı arasında ortaya çıkan fark ve artık adına soygun bile diyebileceğimiz fiyat artışları nedeniyle bu yaşadığım şey aslında gayet normaldi.
 
Özellikle gıda ürünleri başta olmak üzere pek çok üründe artık ekonomik anlamda bir çerçeve çizmekte zorlanıyor insan. Daha önce hatta birkaç gün önce aldığım bir ürüne bile bugün şöyle bir bakışta şıp diye fiyat veremiyorum.
 
O yüzden yaşadığım şey gayet normaldi.
 
Sevgili okurlar, özellikle gıda konusunda çok zor günlerden geçiyoruz. TÜFE, martta geçen yılın aralık ayına göre yüzde 22,81, geçen yılın mart ayına kıyasla ise yüzde 61,14 yükseldi.
 
Bu rakamlar öyle küçümsenecek rakamlar değil. Hatta bence hissedilen enflasyon şu an bu rakamların çok üzerinde…
 
Hazine ve Maliye Bakanlığı, kısmen kur ve faizin üstesinden geldi diyebiliriz. Ama enflasyon aldı başını gidiyor.
 
Devletimiz elini taşın altına koyuyor, KDV indirimleri yapıyor fakat biz bunu hissetmiyoruz!
 
Temel gıda ürünlerinde KDV yüzde 8'den yüzde 1'e, zorunlu tüketimde deterjan, çocuk bezleri, havlu kağıtları gibi ürünlerde de yüzde 18'den yüzde 8'e indi. Bunları fişlerde görebiliyoruz.
 
Ama cebimize yansıyan çok başka…
 
Zamlı fiyatlardan KDV indirilince, doğal olarak yaraya merhem olmuyor…
 
Açık söyleyeyim, Ticaret Bakanlığı bu krizi iyi yönetemedi. Vatandaş çok daha net ve sert yaptırımlar bekliyor.
 
Örneğin zincir mağazalar için bir perakende yasası çıkarılması gerekiyor. Tekelleşmenin önüne geçilmesi gerekiyor. Cezaların artırılması gerekiyor. Ticaret İl Müdürlüklerinin ve Maliye’nin sahaya çok daha fazla inmesi gerekiyor.
 
Yine girdi maliyetlerini artıran en önemli kalemlerden biri olan nakliye konusunda da sil baştan adımlar atılması gerekiyor.
 
Devletimizin pek çok enstrümanı var, devreye alınması gerekiyor…
 
Sadece satışta değil, üretimde de bazı adımlar atılması gerekiyor. Tarımsal konulara girmeyeceğim ama en azından bölgesel üretime yöneliş bunlardan biri olabilir. Şöyle ki; Adana’da yetişen domatesi İzmit’e götürmek yerine, İzmit’te, İzmit’e yetecek kadar domates yetiştirmek daha akılcı olmaz mı?
 
Mazot fiyatları böylesine yüksekken, bunu ciddi ciddi düşünmemiz gerekir bence.
 
Öte yandan, her köşe başında mantar gibi biten 3 harfli marketlere artık sınırlama getirilmesi gerekiyor. 10 bin şubesi olan bir marketin, istediği ürüne istediği fiyattan yön vermesi saniyeler sürmüyor. Bunu pek çok kez tecrübe ettik. Piyasayı tekeline alan bu sisteme karşı önlem almakta daha ne kadar gecikeceğiz?
 
Hiç boşuna söylenmeyin!
 
Hükümet yanlısı olduğu söylenen üç harfli marketlerden birinin CHP’nin televizyonlarından birine sponsor olduğunu gördüğümde; paranın dini imanı, partisi ideolojisi olmadığını da geçtiğimiz gün bir kez daha tecrübe ettim…
 
Hülasa, bu gidiş pek hayra alamet değil. Fiyat pahalılığına acilen çözüm gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyfullah Koyuncu Arşivi
SON YAZILAR