Hayrettin Atak

Hayrettin Atak

BEN KEŞFETTİM…

BEN KEŞFETTİM…

Gündemde bomba etkisi yapacak bir iddiam var. Bütün tartışmaları nihayetlendirecek bir sav bu… Amerika’yı ne İspanyollar ne de Müslümanlar keşfetti. Amerika’yı asıl Kızılderililer ya da İnka’lılar herkesten önce keşfetti. (Hangisinin daha önce olduğu konusunda emin değilim araştırmalarım devam ediyor. Bunlar aynı kabile de olabilir tabi… )

Tartışacak ne var anlamıyorum. İster Müslümanlar gitsin ister İspanyollar… Yeni kıtaya ayak bastığımızda yerli halk yoktu diyen var mı? Yok… Demek ki herkesten öne oralara giden birileri olmuş…

Hala neyin tartışmasını yapıyorsunuz…

Bilim tarihine bizim de ufak bir katkımız olsun istedim…

Bu bağlamda şu iki psikolojiden kurtulmak lazım;

Birincisi; Bizler birer pisliğiz. Ve “yoğurt” dışında hiçbir şey bulamamışız, keşfetmemişiz, dünya bilimine hiçbir faydamız olmamış hatta zararımız olmuştur, onlar aslında insan kılığında melek psikolojisi…

İkincisi; Aslında onlar birer pislik… Aslında her iyi şeyin temelinde bizim imzamız vardır. Tüm kötülüklerin temelinde de onlar var… Onlar daha tahareti bile bilmezken biz uzaya çıkacaktık son anda engellendik… Şu an içinde bulunduğumuz durum dış mihrakların oyunu…  Bizim hiçbir suçumuz yok…  Onlar aslında insan kılığında şeytan psikolojisi

Böyle okuyunca çok komik geliyor değil mi? Ama şu an insanların büyük çoğunluğu farkında olmadan bu iki fikirden birini savunuyor.

Asıl kötülerse; grip virüsleri… Çünkü; İlaçsız bir hafta, ilaçla yedi gün süründürüyor insanı…

FİL VAKASI…

Hikaye bu ya, Koca bir Fil’i karanlık bir odaya kapatıp hayatlarında hiç fil görmemiş birkaç kişiyi odaya sokmuşlar. Amaç çok az bir zamanda bu kişilerden fili tanımlamalarını istemek… İçeri girmeleriyle çıkmaları bir olan bu kişilere çıkınca “fil neye benziyordu” diye sormuşlar.  Bu az zaman içinde sadece fil’in ayaklarına, kuyruğuna, cüssesine, hortumuna, kulağına ve dişlerine dokunabilen her kişi fil’i ayrı ayrı tanımlamışlar mecburen…

(Fıkra anlatmayı da böyle beceremem işte…)

Tüm bireysel ilişkilerden, uluslararası ilişkilere, sosyal hayattan siyasete kadar tüm algılamalar ve ilişkileri öncelikle bu minvalde ele almak gerek…  

Karanlık odada baktığınız kadarıyla hakimsiniz olaya yada kısa süre içinde baktığınız kadarıyla bilirsiniz vakıaları…

Konya trafiğinde yoğunluğa bakan biri “Konya, ne kadar çok gelişti” öngörüsünde bulunurken, diğeri aynı manzaraya bakıp Konya’nın yeteri kadar gelişmediği için bu trafiği kaldırmadığı düşüncesini savunabilir.  Biri, Mevlana-Alaaddin tramvay hattının ulaşımı rahatlatacağını düşünürken, diğeri bu yatırımın bölgenin hem tarihi dokusunu hem ulaşım yapısını bozacağını düşünebilir…

Ülke siyaseti de bundan farksız. Borç stoğuna bakıp “ülke batıyor” derken biri, diğeri “ama bu kadar da alacağı var devletin, hem bak borçlar bir bir kapanıyor diye de düşünebilir”.  Sapıklık, sapkınlık , ahlaksızlık bu kadar arttı diye söylenenlere, Ama şu kadar da İHL, Kur’an Kursu açıldı maneviyatta bir yükseliş var diye karşı görüş gelebilir… Türkiye’nin dünyada itibarı kalmadı diye düşünenler karşılarında, bir taraftan Latin Amerikalı Müslümanları toplamış diğer tarafta Uzak Doğu’ya çıkarma yapan hükümetin taraftarlarını bulabilir…   

Vs. vs. bu konu böyle uzar gider…

Ana fikir; hiçbir şey sizin söyledikleriniz veya savunduklarınız gibi olmayabilir… Aslında her şey sadece baktığınız açıya ya da pencereye göre değişir…  

ŞAKASI OLMAZ…

Ciddi mi yoksa şaka mı yapıyor anlaşılamıyor Cübbeli Hoca… “Ne gereği var kuyruklu yıldıza falan çıkmanın” diyor Hoca… “Nasılsa Kıyamet kopacak”

“İlim Çin’de de olsa gidip alınız” diye ilmin değerini, “Kıyamet koparken bile elinizdeki fidanı dikin” diye zaman mefhumunun bazı şeyler için önem arz etmediğini anlatmaya çalışan bir Rasül’ün mirasçısı olan bir alimin bu değerlendirmesinin şaka olmasını umuyorum… Ancak şaka bile olsa, bazı konular şakanın sınırlarının dışında kalmalı… Özellikle savunduğunuz fikirler tüm dünya tarafından itham altında tutuluyorsa… Tabi konuşulacak daha derin mevzuları var, başka zamana…

MERAK İYİDİR

Mustafa Kemal’in son sözlerinin her sene 10 Kasım da sanki ilk defa duyuruluyormuş gibi bir edayla servis edilmesinin altında yatan nedeni çok merak ediyorum… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayrettin Atak Arşivi