İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Deftere bir kaç satır

Deftere bir kaç satır

Bir şehidimizin kabrini ziyarete gitmiştim. Mezarının üstünde rengârenk kır çiçekleri açmıştı. Gözlerim kapalı, bağdaş kurup oturmuş, iç sesimle şehidimizle konuşuyor ve dua ediyordum. Duygulanmıştım, ağlamaklıydım ancak biliyordum ki yüzümde güzel bir tebessüm vardı. Omuzumda bir el hissettim, selam verdi, yanıma çöktü. Kimdi bilmiyordum.
Bir süre daha o halde kaldım. Göğsüm genişlemiş, göğsüm gökyüzü olmuştu.
Tanır mıydın? diye sordu. Evet, dedim.
Güzel insanlar erken ölüyor, dedi.
Yüzümü yüzüne döndüm, "Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin…” ayetini hatırlatayım istedim. Vazgeçtim.
İçimden, ne ölüsü dedim, uyuyor, üzerini çiçeklerle örtmüş Rabbim.
 
&&&
 
Görmek istemediğimiz yüzlerden, duymak istemediğimiz sözlerden... Mutsuzluklardan, mahcubiyetlerden, yenilgilerden, riyakâr sarılmalardan... Hepimizin bir şeylerden, birilerinden, şehirlerden kaçmak isteği bunca ortadayken… Edinilmiş kötü bir alışkanlık gibi olumlu cümlelerden daha çok olumsuz, sevimsiz, bencil cümleler kuruyoruz... Yoğun bir sisin içinde birbirine seslenenlere benziyoruz... Buluşursak sımsıkı sarılmalar, buluşamaz isek hep arayacağımız bir hasret…
 
&&&
 
Bütün riskine ve kırılganlığına rağmen sevmenin, insanın kendini tanımasının yanında merhamet duygumuzu geliştirdiğini de düşünüyorum. Birçok sevdiğimiz, hayatın deveranı içinde bizi terk eder ve biz hüzünlerimizin toplamıyla merhametimizi ve duamızı çoğaltırız.
 
X
 
Uzak dağların sisli doruklarına doğru baktım. İçimden adımlarım yürüdü, içimden o serinliği hissettim, içimden seninle konuştum.
 
Bazen, gökyüzü dolu gözlerinle bana baktığında, “içimde el değmemiş” derin duyguların ortaya çıkabileceğini düşünürdüm.
 
X
 
Beni son zamanlarda en çok etkileyen cümle şu: "Sizin yanından başka kalacak yerim yok, yanınızda kalmaya geldim..." denildiğinde Şeyh Cüneydi şöyle demişti: "Sen duvarları kast ediyorsun, kalbi değil..."
 
Bize gelen kalbimize gelsin, duvarlara değil.
 
X
 
Saksıdaki çiçeğe su, pencere önündeki kuşa yem, deftere bir kaç satır.
 
&&&
 
Müslümanım. Başıma gelenleri; yaşadıklarımı, söylenenleri aklımdan önce kalbimle anlamaya, hissetmeye çalışırım. Merhamet ve adalet şiarımdır. Aklım, önce nefsimi düşünür, matematik yapar, aklım kalbime nispeten yanıltıyor beni.
 
Öyle veya böyle bu günler geçecek ve ölümle buluşacağız.
Hepimiz kendimize yakışanı söylemiş, kendimize yakışanı yapmış olmakla haşrolacağız.
 
&&&
 
Her bildiğimizi, duyduğumuzu ve şahitliğimizi anlatmak hevesi bizi geveze, bizi sevimsiz, bizi çirkin kılıyor.
 
&&&
 
Dedi: Seni seviyorum.
Dedim: Hiç gereği yoktu.
Bu ifade, aradan geçen yıllara ve her şeye rağmen teklifsiz sevdiğim insanla birbirimize, özlemle, muhabbetle, şefkatle sesleniş ve “bende seni seviyorum” deme biçimimizdir. Beni okuyor olup olmaması, hatta yaşıyor olup olmaması da önemli değil. Nedir ki birbirini hesapsız sevenler için bazen söz bile teferruata da dâhildir.
 
&&&
 
Yan yana akan iki nehirdik, iki ucundan ateş alan gece… Bazen bir kaç içli satır, bazen kısa ancak bitmeyen yollar. Beraber yenilen yemek, içilen çay, tüten sigara, yürüdüğümüz patika... Derin ve içli nefesler alıyorum hayattan ve içime doğru sesleniyorum: Beraber çarmıha gerilmeyi göze alacak kaç insanın var? Atalarımın kandamlalarına benziyor yazılmış kitaplar, yapılan eserler, dilime kadar gelen türküler… Benden geriye de iz kalması için kanımı akıtmam lazım!
 
Rüyalarımızla uyuşmuş gibi yaşıyoruz. Korkmanın ve kaçmanın bütün alametlerini taşıyor ancak modernleşmenin, kof bir gururun elbisesini giyip çalımlı çalımlı dolaşıyor, tek başımıza kalmaktan mezara inmek kadar korkuyoruz. Fazla değil, elli yıl önce, birbirine sokulup, birbirinin kokusunda yatan dede-torun, anne-çocuklar, karı-koca, şimdilerde tek ve büyük yataklarında rahatsız uyuyorlar. Zorla ayakta tuttuğumuz vefa, sert esen ilk rüzgârda savrulup dağılıyor. Duygularımız riyakarlığa yatkın olduğundan, unutmuş göründüğümüz nefrette aynı rüzgarla, sönmüş gibi görünen közlerden yeniden alev alıyor. Ruhumuzu demirden bir zırhın içinde sakladığımız için soğuk!
 
Bazen yaşadıklarımı düşündüğümde, uzakta kalmış bir filmden sahneler gibi geliyorlar...
Oysa o büyük yara hep yanı başımda, göğsümde, omuzlarımda.
Sabahı ve geleceği seyrediyorum, şükrediyor, şükrediyor… Kendime, çok şeysin ve hiçsin diyorum!
 
&&&
 
Sabahın sekizinde, bir kafede oturmuş dalgın dalgın çay içiyor, önümdeki caddden gelip geçen insan ve arabalara boş gözlerle bakıyordum: Tam önümdeki kaldırıma yanaşan kamyonetin arkasında, kocaman kırmızı harflerle şu yazıyordu: “Rüzgâr özür dilese de, dal kırıldı bir kere.”
 
Hepimiz kırık dallarız dedim ve gülümsedim.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR