İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Bir kişiye…

Bir kişiye…

Tanıdığım en mübarek insan olan, annemin annesi, Rabia nenem şöyle derdi: “Uşuğum, akıllari pazara çıkarmışlar da gene herkes kendi aklini almiş.”
 
Hazır Rabia nenemden söze başlamışken, bu güzel, bu mübarek insana dair birkaç cümle kurmak istiyorum. Rabia nenem ümmiydi, parayı tanımadan ömrünü tamamladı. Kısa boylu, zayıf, sessiz bir insandı. Sessizliği bereketliydi, sessizliği çok güzeldi. Dedemin evi, hemen yolun kenarındaydı. Bazen, köydeki evine yürüyerek gidenler, yoldan, “Rabia nene, yemeğin var mı?” diye sorar, alacakları cevabı biliyor olmanın rahatlığıyla yoldan on adım aşağı harmana iner, gelecek yemeği beklerlerdi. Sonraları burada asıl olanın yemek yiyerek karın doyurmak olmadığını, sevdikleri bu mübarek kadının elinden bir tas yemek yemenin ve dua almanın derdinde olduklarını anlamıştım.
 
Yine bazen kalabalık ortamlarda, sonradan gelenlere, Rabia neneme para vermeleri için takılırlardı. Gelen kişi cebindeki para demetini çıkarır, “Rabia nene istediğini al” dediğinde de Rabia nenem, paraları renginden tanıdığı için, etrafında olanların, rengi mor olanı al demelerine rağmen, renginden bellediği en ufak parayı alıp, en çok duayı ederdi.
 
İki üç yılda bir, dedemle –Efendibaba derdik- Trabzon’dan Sakarya’ya gelirler, bir iki ay kalırlardı. Son geldiklerinde tekrar Trabzon’a dönecekleri günlerde, köylülerimizden ve komşularımızdan Rabia nenemi uğurlamaya gelenlerden, hırka, yazma, çorap, kumaş, havlu, seccadeler gelmiş, tüm bunları iki çuvala zor sığdırmıştık. Nenem mahcuptu. Kimseyi kırmazdı. Bu iki çuval hediye onu fazlasıyla rahatsız etmişti, Trabzon’a varır varmaz, o iki çuval hediyeyi, gelinlerine, komşularına, köylülerine, fakir fukaraya dağıttığında rahat etmiş, inancım odur ki hediye getirenlere de, uzun uzun dualar etmişti.
 
Ninelerimize, dedelerimize, anne ve babalarımıza, atalarımıza rahmet olsun!
 
Hepimiz kendi aklımızı beğeniyoruz. Beğenelim. Yine rahmetle anacağım, Selahaddin Şimşek abimizin bir sözünü hatırlıyorum: “Elinizdeki metre eksikse her şeyi eksik ölçersiniz.” Bu eksik metre örneğini çok sefer kendimde yaşarım. Bir insanda, benzer olaylarda, daima yanılıyorsak bu herkesin hatalı olduğunu değil, bizim metremizin eksik olduğunu gösterir. Dünyanın merkezi, dünyanın doğrusu, dünyanın iyisi biz değiliz. Nasıl ki, geçinmeye gönlümüz olan insanlar ile anlaşmanın bir yolunu bulurken, geçinmeye gönlümüz yoksa işte o, elimizdeki eksik metreyle ve nefsimizle ölçüp duruyor ve insanları eksik buluyoruz. Kabul, başkaları da bizi eksik metreleriyle ölçüyor olabilir. Ancak, kabul edelim ki, önce biz, elimizdeki metreyi düzelteceğiz. Önce biz sevecek, önce biz merhamet göstereceğiz. Önce o yapsın, önce o gelsin, önce o söylesin diyenlerin, sanıyorum ki, metreleri eksik, metreleri nefisleri oluyor.
 
***
Kimi insanlar gönlümüze ve ömrümüze berekettir, bu insanlara çokça dua etmeliyiz, bu insanlar “hakkımız ”değil, nimettir. İnsana, mala mülke, evlada, kazanılan mevkie, “hakkım” diye bakan,  böyle düşünen yanılır, yanılır ve kaybeder.
 
***
 
Her insanın ve her şeyin bana daha az konuşmamı, susmamı fısıldadığını daha yeni duyuyorum.
 
***
 
Birbirimizin elini, gönlünü tutamamışsak, sabahlara kadar konuşsak, boşa konuşmuş oluruz.
 
***
 
Bir kişiye olsun, anlatmak, hesap vermek, sığınmak ve şımarmak istiyor insan. Bir kişiye…
 
***
Bazen, yani bazı sabahlar, bildiğim bunca kelimeden bir cümle kurup da söyleyemezdim sana. Karanlık ufalanıp yok olurken, aydınlığın, sessiz, usul usul ancak kesinlikle bilinen gelişi gibi gözümün önüne  gelirdi en temiz gülüşün, bakışın. Sigaramı yakmış olur, uzaklara bakardım. Uzaklara bakmak, insanın en uzağı olan içine bakmasıydı aslında. Sonra, elimin altındaki, okumakta olduğum kitabı alır, ilk kez görüp dokunurcasına sayfalarını çevirir, hangi satırların altını çizdiğimi merak ederdim. "Sürekli bir alışkanlık kokuyordu yaşam, her şey kepaze ve bayağı olanın zaferi kazanmasını sağlayacak gibi düzenlenmişti." diyordu Hesse. Doğruydu ancak olumsuzdu. Diken gibiydi. Sonra, "Gün başlarken gece düşüncelerini katlayıp kaldırıyorum, rüzgâr şiddetlenirken yelkenleri indirip sarmalayan denizciler gibi." cümlesini hatırlıyor, yeni gün için yelkenleri indirip, toplamam gerektiğini düşünüyordum. Her yeni gün, geçmiştekilere benziyor olsa da yeniydi, gizemli, heyecanlara ve umuda açık bir yanı vardı. Hepsinden öte sen vardın.
 
***
 
İnsan, kalbine ve kaderine güvenmelidir, her ikisinin de sahibi Rabbimizdir çünkü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR