Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

HAFIZ İSMAİL (16)

HAFIZ İSMAİL (16)

                Sabah ezanı okunmuştu. Namazdan hemen sonra şehrin yolunu tutan soluk mavi boyalı, uzun burunlu otobüs; köyün çıkışında bekleyen Sedef anayı da alarak, şehrin yollarına düşmüştü. Köylülerin Sedef anayı aralarında görmeleri meraklarını azdırmıştı. Bunun için Sedef anayı soru yağmuruna tutmuşlardı; “Emin efenin kızıyla sözü attınız mı?” “İsmail’i şehirli bir kızla nişanlamışlar deyi duyduk, doğru mu?” v.s. Sedef ana, sorulara cevap yetiştirmeye çalışırken, otobüsün arka koltuğunda oturan köyün yaşlısı Sarı Yakup’tan bir nida duyuldu; “Kadına biraz rahat verin yav! Bırakı verin soru sormayı.” Sarı Yakup’un bu çıkışı Sedef ananın imdadına yetişmişti. Bıçak keser gibi sorular kesilmiş, aniden başlayan sessizlik otobüs şehre varıncaya kadar devam etmişti.

                Sedef ana, çifte saatli medresenin önünde bir müddet sağa sola bakındı ve içerden çıkmakta olan ilk gördüğü talebeyi yanına çağırarak; “Evladım! Ben İsmail’in anasıyım. Ona geldiğimi söyleyiver.”  Dedi. Çok geçmeden anası gara kuzusu İsmail’ine kavuşmuştu. Bir müddet oğluyla hasret gideren Sedef ana, oğlunu medreseye göndererek, kapı önüne kıvrılıp Şükrü Efendinin çıkış saatini beklemeye başlamıştı.

                Şükrü Efendi yanında İsmail olduğu halde, medresenin kapısını hışımla çarparak Sedef ananın beklediği alana doğru yürüdü. Öfkelenmişti. Kendi kendine; “La havle” Diye mırıldandı. Daha sonra Sedef ananın konuşmasına fırsat vermeden; “Ben kocana gereken her şeyi söyledim be kadın. Senin burada işin ne! Doğru köyüne.” Diye bağırdı. Böyle bir davranışı hak etmediğini düşünen Sedef ana hayal kırıklığına uğramıştı. Siniri boşalmış eli ayağı titremeye başlamıştı. Başını ellerinin arasına alarak,  ağlamaya başladı. Etrafında toplanan kalabalığa; “Dağılın ne var! Burada ayı mı oynatıyoruz?” Diye çıkışan Şükrü Efendi; biraz olsun sakinleşmişti. Birkaç dakika sonra kendini toplayan Sedef Ana, Şükrü Efendi’ye ağlamaklı bir ses tonuyla köyde olup biteni anlatmaya başlamıştı. Ağladı, yalvardı ve Şükrü Efendi’den helallik diledi. Şükrü Efendi Sedef ananın yüzüne dahi bakmadan konuşmasını; “İsmail’e bir şartla izin veririm. Evlendikten sonra tekrar medreseye gelip, tahsiline bıraktığı yerden devam edecek.” Diyerek bitirdi. Daha sonra da yanında duran İsmail’e “Yolun açık olsun, evlat.” Diyerek elini uzattı. İsmail hocasının elini öpüp, alnına koydu. Ana ve oğul tarifi imkânsız bir mutlulukla bir birlerine sarılarak sevinçlerini paylaşırken, müderris Şükrü Efendi çoktan gözden kaybolmuştu.

                O gün anasıyla bağ evinde kalan İsmail, ev arkadaşı Mustafa’nın boynuna sarılarak vedalaştı. Arkadaşı Mustafa, göz pınarlarında beliren birkaç damla gözyaşını elinin tersiyle silerek İsmail’in yüzüne tebessümle baktı ve “Kader” Diye mırıldandı. İsmail duygulanmış, gözyaşları çoktan yanağını ıslatmaya başlamıştı. Güçlükle elini arkadaşına uzatıp “Allahaısmarladık” diyebildi. Daha fazla kelam kesmesi mümkün değildi. İçinde kabaran duygu denizi kıyılarına vurmaya başlamış, hüznü yüreğini çoktan istila etmişti. Mustafa’yla birlikte beş yıl yaşadıkları evden ve Mustafa’dan ayrılma zamanı gelmişti. Köy otobüsünün park ettiği han’a gelince hatıralarının yeniden depreştiğini hissetti. Han sahibi Abdullah ağa’nın elini öptü ve helallik istedi. Yedi yıl kaldığı şehir’den artık köye dönme vakti gelmişti.  (devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR