Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Hafız İsmail (53)

Hafız İsmail (53)

Muavin Sami otobüsteki eşyaları sahiplerine teslim ettikten sonra, bakkal Faruk’un dükkânının önünde bulunan sandalyeye ilişti. Birkaç defa gerindi. Yorgun olduğu her halinden belliydi. Oturduğu yerden kalkarak üzerindeki toz lekelerini özensiz bir şekilde çırptı. Birden telaşlandı. Sağ eliyle gömleğinin cebini karıştırdı. Kendisine emanet edilen pusulanın orada durduğunu görmek onu rahatlatmıştı. Dükkânın eşiğinde oturan bakkal Faruk’a; “hafız evde mi?” Diye sordu. O da; “hafız bu saatte mektepte olur.” Diye cevap verdi. Muavin Sami bakkal Faruk’a “bana müsaade” Diyerek oradan ayrıldı. Bir an önce mektebe gidip hafız İsmail’e gönderilen pusulayı teslim etmeliydi. Otobüs hareket ettiği esnada önlerine geçerek; “Dur!” Diye bağıran bir piri fani, muavin Sami’ye; “bu pusulayı hafız İsmail’e veriver evladım.” Demiş, sonra da ortadan kaybolmuştu. Muavin Sami o yaşlı adamın birden bire ortadan kaybolmasını hayretle karşılamıştı. Kendi kendine bu nasıl olur, gözle kaş arasında kaybettik adamı diye söylenmişti.

                Koyun sürüsünün tozu dumana kattığı yoldan mektebe ulaşmayı düşünürken, bir kangal köpeğinin şimşek gibi üzerine koştuğunu gördü. Oracıkta ne çoban ne de köylülerden biri vardı. Can havliyle kendisini orada bulunan at arabasına attı.  Köpek çoban gelinceye kadar muavin Sami’ye havlamaya devam etti. Uzaktan koşarak muavin Sami’nin imdadına yetişen çoban, köpeğini; “gel aslanım gel” Diyerek yanına çağırdı. Sonra da muavin Sami’ye; “kusura bakma Sami ağabey, bu kangallar böyledir. Yabancıyı sürünün arasında gördüler mi saldırırlar.” Dedi. Muavin Sami at arabasından inerken çobana korktuğunu belli etmek istemese de, çoban’ın imalı bakışları onu kızdırmıştı.

                Mektebe yaklaşırken eliyle gömleğinin cebini tekrar kontrol etti. Kendisine emanet edilen pusula yerinde yoktu. Telaşla geri döndü. Anlaşılan at arabasına binerken veya inerken orada bir yerde düşürmüş olmalıydı. Koşar adım at arabasının bulunduğu yere doğru yürüdü. Arabanın yanına varır varmaz etrafı dikkatlice kolaçan etti. Kan ter içinde kalmıştı. İçinden ah! hınzır köpek ah! diye mırıldandı. Olacak iş miydi? Ya pusulayı bulamazsa hafız İsmail’e ne diyecekti? Bakmadığı yer kalmadı. Tam ümidini kesmişken, arabanın tekeri altında bir kağıt parçası fark etti. Hemen diz çöküp elini uzatarak onu aldı. Bu kağıt parçası pusulanın ta kendisiydi. Pusulayı eline alarak sevinçle mektebe doğru yürümeye başladı.

                Mektebin kapısında hafız İsmail’le karşılaştı. Hafız onu görünce sanki içine doğmuş gibi; “hayırdır Sami, bana haber mi getirdin?” Diye sordu. Muavin Sami’nin yüzü gülüyordu. Elinde tuttuğu pusulayı hafız İsmail’e uzatarak; “müjdemi isterim.” Diye söylendi. Pusulayı açıp okuyan hafız İsmail; “Sami babam geliyor, babam” Diyerek sevinç naraları attı.    (devam edecek)

                Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR