Mahmut Ali C. Körosmanoğlu

Mahmut Ali C. Körosmanoğlu

İklim mi değişti, biz mi değiştik?

İklim mi değişti, biz mi değiştik?

“Öncelikli olarak İklim değişikliği nedir?” dediğimizde basit olarak; “İklim değişikliği karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla oluşan ve atmosfere salınan sera gazlarının neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların artması nedeniyle dünyanın ikliminin değişmesidir.”
 
Günümüzde yadsınamayacak bir gerçeklik olarak iklimle ilgili bazı değişiklikler görülmektedir. Değişen iklim değil aslında biziz. Tüketim alışkanlıklarımız ve dünyaya bakış tarzımız. Doğal süreç içinde dünyada iklim normal seyrinde devam ederken, doğaya insan müdahalesi ile dünya ve iklim değişiyor.
 
Bunla değişimler; Kuvvetli kasırgalar, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, sel. Kuraklık gibi afetlerle karşımıza çıkıyor. Ancak bu değişiklikler belirli bir süreyi mi kapsıyor, yoksa geçici mi? İşte, bunun cevabını almak için işin detayına girelim ve kavramlarla bir yol haritası çıkarmaya çalışalım.
 
Geniş bir bölge içinde ve uzun yıllar boyunca değişmeyen ortalama hava koşullarına iklim denir.
 
İklim ile hava durumu birbirinden farklı şeylerdir.
 
Hava durumu teriminden kastedilen; atmosferde meydana gelen meteorolojik olaylardır. Atmosferde hava olaylarının kısa bir süre içindeki durumunu tanımlamak için; soğuk, sıcak, yağmurlu hava şeklinde tanımlar kullanılabilir. Bütün bunlar havanın o anki halini belirler. Hava durumu belirli bir yerde, belirli ve kısa bir süre içinde etkin olan atmosfer koşullarıdır.
 
Hava durumu için çok kısa zaman ve mikro klima alanlardan bahsedilirken iklim için oldukça geniş bir bölgeden (makro klima bölgelerden) bahsedilebilir. Buna göre iklim oldukça geniş bir bölge içinde ve uzun yıllar değişmeyen ortalama hava koşullarıdır. Uzun yıllar değişmeyen ortalama koşullarla birlikte ekstrem (uç) değerler de iklim karakteristiğinin belirlenmesinde önemlidir. İklim bu ekstrem değerler arasında salınım yapmaktadır.
 
İklim değişikliği, ortalama koşulların değişimiyle birlikte daha önemlisi ekstrem değerlerin yenilenme ve yenilenme frekansının (sıklığının) artışı ve sürekliliği ile anlaşılır. Burada uzun yıllardan kasıt 300 – 500 yıl gibi uzun iklim döngüleridir.
 
Bir yerin iklim koşullarının belirlenebilmesi için en az 30 yıllık gözlem değerlerine gereksinim vardır. Ancak bu otuz yıl kısa dönemli birincil değerlendirmeler içindir. İklim döngüleri göz önüne alındığı zaman 30 yıllık dönemin çok kısa bir süre olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
 
İklim sistemi, atmosfer, kara yüzeyleri, kar ve buz, okyanuslar ve diğer su kütleleri ile canlıları kapsayan karmaşık ve etkileşimli bir sistemdir. Bu sistem, zaman içinde, kendi iç dinamiklerinin etkisi altında veya dış etmenlerdeki (zorlamalar olarak adlandırılmaktadır) değişikliklere bağlı olarak yavaş yavaş değişim gösterir.
 
Dış zorlamalar, volkanik patlamalar ve güneşle ilgili değişkenlikler gibi doğal olaylar ile atmosferin bileşimindeki insan kaynaklı değişiklikleri içerir. Güneş radyasyonu, iklim sisteminin güç kaynağıdır. Yerkürenin radyasyon dengesini etkileyen, dolayısıyla iklimi değiştiren üç temel yol bulunmaktadır:
 
1-Gelen güneş radyasyonundaki değişiklikler (Güneşin kendisindeki ya da Yerkürenin yörüngesindeki değişikliklere bağlı olarak)
 
2-Güneş radyasyonunun yansıtılan kısmındaki değişiklikler (bu kısım albedo olarak adlandırılmaktadır ve bulut örtüsü, aerosoller denilen küçük parçacıklar ya da arazi örtüsündeki değişikliklere bağlı olarak değişebilmektedir)
 
3-Yerküreden uzaya geri gönderilen uzun dalgalı radyasyondaki değişiklikler (sera gazı salımlarının atmosferdeki birikimlerine bağlı olarak).
 
Bunların yanı sıra, rüzgarlar ve okyanus akıntılarının, Yerküre yüzeyi üzerindeki ısı dağılımında oynadıkları rol nedeniyle, iklim üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır.
 
Güneş ışınlarının uğradığı değişikler şöyle açıklanabilir; Güneşten gelen enerji atmosfere girdikten sonra ilk olarak şöyle bölünür:
 
a) %25’i atmosfer içinde zerreler ve bulutlara çarparak kırılır ve uzaya geri yansır. Bu olaya kırılma – yansıma veya refleksiyon adı verilir.
 
b) %25’i atmosfer içinde yayılır ki bu olaya difüzyon denir.
 
c) %15’i atmosfer tarafından emilir yutulur, yani doğrudan doğruya atmosferi ısıtır. Bu olay absorbsiyon olayıdır.
 
d) %8’i atmosferi geçtikten sonra yeryüzüne çarpıp tekrar uzaya yansır.
 
e) %27’i yeryüzünü doğrudan doğruya ısıtır.
 
Bu gelen ışınların başlangıçta, atmosferden yansıyan %25 ile yeryüzüne çarpıp yansıyan % 8’i yani % 33 oranındaki enerji yeryüzünde hiç iş yapmadan uzaya geri döner. İşte bu iş yapmadan, dönüp giden enerjiye Albedo denir. Buna karşılık geri kalan %67 yeryüzünü ısıtır.
 
Daha önce de ifade edildiği gibi, İklim değişikliği, "nedeni ne olursa olsun iklimin ortalama durumunda ve/ya da değişkenliğinde onlarca yıl ya da daha uzun süre boyunca gerçekleşen değişiklikler" biçiminde tanımlanmaktadır.
 
Dünyamızın bugüne kadarki tarihi boyunca, yaklaşık 4,5 milyarlık bir periyotta iklim sisteminde, milyonlarca yıldan on yıllara kadar tüm zaman ölçeklerinde doğal etmenler ve süreçlerle birçok değişiklik olmuştur. Jeolojik devirlerdeki iklim değişiklikleri, özellikle buzul hareketleri ve deniz seviyesindeki değişimler yoluyla yalnızca dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış, ekolojik sistemlerde de kalıcı değişiklikler meydana getirmiştir.
 
Gezegenimizin atmosferi tıpkı bir sera gibi çalışır. Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının neredeyse yarıya yakını yeryüzünden yansır. Atmosferimiz, sera gazı olarak da nitelendirilen karbondioksit, metan, su buharı, ozon, azot oksit vb. gazlar sayesinde yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını tekrar yeryüzüne gönderir. Bir battaniye işlevi gören sera gazları sayesinde yeryüzündeki ortalama sıcaklık, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin hayatını sürdürmesine imkân verecek bir ısı düzeyini, 15°C’yi yakalar. Sera gazları olmasaydı, yeryüzünün ortalama sıcaklığı -18°C civarında olurdu. Sera gazlarının bu doğal etkisi “sera gazı etkisi” olarak adlandırılır.
 
Atmosferdeki sera gazlarının oranı, 18. yüzyılda yani  1750’li yıllarda başlayan sanayi devrimi sonrasında artmaya başlamış, karbondioksit oranı %40’lık bir artış göstererek 280 ppm’den 394 ppm’e ulaşmıştır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneline (IPCC) göre karbondioksit oranındaki artış öncelikle fosil yakıt kullanımından kaynaklanıyor. Kayda değer ikinci etken, başta ormansızlaşma olmak üzere arazi kullanımındaki değişimdir.
 
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, insan faaliyetlerinin atmosferde yarattığı etkinin sonucunda küresel ortalama sıcaklıklarda artış yaşandığını ortaya koymuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mahmut Ali C. Körosmanoğlu Arşivi
SON YAZILAR