İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Kâinat insana insanla da seslenir

Kâinat insana insanla da seslenir

Bu sabah çiçeklerimle ilgilenirken düşüncelere dalmıştım. Çiçeklerini gündüz açıp da akşam ezanları vakti kapatan kaktüsün söylediği neydi acaba? Kurdele çiçeğime hep daha bir yukarıda yer bulmalıydım.  Kışı donmadan geçiren birkaç kök yaprak güzeli, coştukça coşuyordu, çoğaltıp dostlarıma hediye etmeliydim.  Göklerde yazılacak olan verdiklerimizdi, sakladıklarımız unutuluyordu. Zaten vermek, verilmiş olanı paylaşmaktan başka bir şey de değildi. İnsanoğlu cimri ve hasisti. İnsanoğlu kıskançtı. İnsanoğlu hesap yapıyordu ve yine hesapları tutmuyordu. Her şey ama her şey ve her insan, mütemadiyen bize bir şey söylüyordu. Bizlerse kendi söylediklerimizden fırsat bulup çiçeğin, yağmurun, gökyüzünün ve en önemlisi de insanın ne dediğini duymuyor ve hissetmiyorduk. Oysa önümüze çıkan her insan, her çiçek, her gün; bize bir şeyler öğretmeye geliyordu. Bizler gönlümüzü, gözlerimizi, kulağımızı kapatıyor sonra da tutup şikâyet ediyorduk.

Aşk… İnsanlık var olalı var olan ve yine insanlık var oldukça değerini yitirmeyecek, anlamı azalmayacak bir arayışın adı... İçgüdümüzün en asil ve çileli yolu. Mecnunu dilinden düşürmeyenlere sormak isterim: Bunca şikâyet ve itiraz cümleniz sizi âşık kılar mı? Mecnun’dan, Leyla’dan, Aslı’dan, Ferhat’tan, Mevlana’dan, Yunus’tan, Karacaoğlan’dan şikâyet cümlesini duydunuz mu hiç? Duyamazsınız. Söylemezler çünkü. Aşk bir insanı severken kâinatı ve kâinatı yaratanı sevmektir. Aşk; Yaradan ile yakınlaşmanın yoludur, başka bir şey değil. Yine aşk kendi derinliğimize doğru yol almaktır. Aşk, salya sümük ve ağlak cümlelerimizin değil; sahip olmak ile var olmak arasında, var olmayı seçmenin adıdır.

Başkalarıyla uğraşmak zaman ve gönül kaybıdır. Zamanımı ve gönlümü “seni sevmeye” hasredersem, kar etmesem de zarar etmem.

Uyandığımız bir umut olmalı. Bir kitaba, yarım kalmış bir cümleye, söylemeyi unuttuğumuz bir güzelliğe uyanmalıyız. Mahcup bir umuda uyanmalı insan. Şükrederek, yeni bir bismillah ile uyanmalı. Bir düşe, bir yürüyüşe, sessiz sakin bir köy evi dinginliğine uyanmalıyız. Bir kokuya, bir türküye, bir ağıda, bir gülüşe… Bir neşeye, bir bahara, bir insana uyanmalı insan.

Kader bizi hazırlar, yol gösterir. Bunu da çok sonraları anlıyor insan. Bir de şu var: İlim haricinde ne zaman ve hangi niyetle olursa olsun, ısrarcı olup inat ettiysem,  yani haddi aştığımda, sıkıntıyla, musibetle karşılaştım. Oysa kader, razı olup ibret almanın, hikmet çıkarmanın adıydı. Her istediğimizin olması, işlerimizin yolunda gitmesi bizi daha iyi insan kılmıyordu. Bilakis yoksunluğun içinde, dert ve sıkıntı içindeyken insanlığımız belli oluyordu. Güçlü ve muzafferken adil olmak kolaydı. Mutluyken, mutluluk dilemek kolaydı. Sevilirken sevmek kolaydı. Tok ve sırtımız pekken erdemden bahsetmek kolaydı. Herkesin içinde dua etmek ve ağlamak kolaydı. Görünmek, bilinmek, bağırmak kolaydı.  Surat asmak, her üç cümlede bir kendi dertlerimizden bahsetmek, dünyanın kötülüğünden bahsetmek kolaydı. Beğenmemek, burun kıvırmak, gıybet etmek kolaydı.

Gönlü hasretle, gönlü duayla, gönlü merhametle dolu olup sözlerimizle değil de yaşayışımızla, sarılışımızla… Bir yetimin başını okşar gibi gönül okşayarak yaşarsak umulur ki Rabbimiz de bizden hoşnut olacaktır. Maşayla ateş tutmaya benziyor sözlerimiz, davranışlarımız. Ateşi yüreğinde hissedenler, başı öne eğik, sözleri incelikli ve bağırmadan konuşanlardır. Sevdiğimiz, özel ve nadide bulduklarımız olacaktır muhakkak ancak yine de her insana çiçekmiş gibi bakabilmeyi nasip etsin Rabbimiz.

Hep mağdur, hep ezilmiş, hep anlaşılmamış, hep sevilecek ancak sevilmemiş, hep şikâyet edenlerden olmayalım. İçlerine çektikleri ışığı geri vermeyen ölü gezegenlere benzemeyelim. Yaşıyor olmamızı nimet bilip, bu nimetin şükrünü nasıl eda edebiliriz, bunu düşünelim. Rabbimiz adildir, yaptıklarımızın ve bize yapılanların mutlak kaydının tutulduğuna inanalım. Hiçbir göl, dere, nehir, deniz yatağından şikâyetçi değildir ve taşmaz. Taştığında ne olduğu da ayrıca malumumuzdur. Taşan, haddi aşan zarar verir ve dönüp geleceği yine aynı yataktır. Kendimize ve çevremize verdiğimiz zarar yanımıza kâr kalmayacaktır.

Birazdan güneş batacak. Sevdiğimiz insanla veya tek başımıza… Güneşin batışını seyreden insan konuşamaz. Konuşur da iç sesiyle ve kendisiyle konuşur ancak. Böyle bir anda konuşmak güzelliği bozar. Bir de sevdiğimiz insanın elini tutuyorsak güneşi uğurlarken… Bundan alâ masal mı olur? Kâinat insana güneşle seslendiği gibi, kâinat insana insanla da seslenir.

Selam diyene selam olsun!

Allah esirgeyen ve bağışlayandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR