Kazan hep kaynayacak
Orta Doğu merkezli başlayanjeostratejik faktörler nedeniyle yükselen tansiyon sadece bölgede değil,neredeyse yerkürenin tamamında etkili oldu. Reel sektör yanı sıra özellikle finansal sistem (menkul sermaye, bankacılık) üzerinden ahtapotun kolları misali birbirinden ayrılamayacak derecede bağlı hale gelen ülkelerin ekonomilerinde, zaten hararetli ve hareketli olan piyasalarda alım satıma konu olan enstrümanların değerlenmelerindeki volatiliteyi ve belirsizliği artırdı.Petrolün arzı, temini ve nakledilmesindeki risklerdolayısıyla da fiyatlarının yükselmesi, küresel ölçektegeleceğe dönük durgunluk ve enflasyonun yükselmesi riskini ortaya çıkmasına yol açtı. Güya bölgenin yetkilendirilmiş ülkesi edasıyla kendi güvenliğini sağlamak için evrensel hukuk kurallarına aykırı bir şekildetemelden yoksun bahanelerle, değişik açık kaynaklarda kendisinde seksen, doksan hatta dört yüz civarında nükleer başlıklı silah sistemine sahip olduğu söylenen kuklacı başı ABD’nin kuklası israil’in, bölgedeki ülkelerden bazılarına şimdilik özellikle barışın için tehlike teşkil ettiği masalını öne sürerekİran’a saldırmasıyla,Pandoranın Kutusu kısa süre içinde taraflar arasında müzakere süreci başlamazyadaisrail hezimete uğrayacağını anlamazsa kolay kolay kapanmamak üzere açıldı. İkinci kez başkan seçildiğinde dünyanın farklı yerlerindeki askeri üslerini çekeceğini, savaşları bitireceğini açıklayan Trump’ın, netanyahunun adeta emir eri gibi hareket ederek İran’a zamanını belirtmemekle birlikte askeri müdahale kararı aldığını açıklaması, hem kendisinin hem de ABD politikalarının ciddiyetine gölge düşürdü.Zaten durgunluk sinyalleri verdiğinden dolayıIMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası ölçekte etkili kurumların küresel büyüme oranlarını aşağı yönlü revize ettiği içinde bulunduğumuz dönemde, bir ülkenin kendisini bölgenin hatta dünyanın efendisi olarak görmesi, sapık ve mesnetsiz dini düşüncelerinin arkasından giderek diğerleri üzerinde hükümranlık kurmaya çalışması ve bu sürecin batılı ülkelerin hükümetleri tarafından da (halkları değil) desteklenmesi,global refahın tesis edilmesi umutlarını azalttığı ortadadır.
Son günlerde Orta Doğudaki savaş riskinin artma olasılığının etkisiyle ABD ve AB menkul kıymetler piyasaları endekslerinin düşmesi, petrol ve altın fiyatlarının yükselme eğilimine girmesine bağlı olarak FED’in piyasaların canlanması anlamına gelen faiz indirimini ötelemesi, Euro Bölgesinde Nisan ayı sanayi üretiminin bir önceki aya göre %2.4 azalması, Çin’de Mayıs ayında sanayi üretim endeksinin yıllık bazda %5,8 artmasına rağmen beklentilerin altında kalması[1], ABD’de sanayi üretimi ve perakende satışlarının düşük düzeyde gerçekleşmesi,FED’in işsizlik ve enflasyon risklerinin daha fazlalaştığı düşüncesiyle%4,25-%4,50 seviyesinde sabit bırakarak temkinli duruşunu sürdürmesi, Çin-ABD arasındaki ticaret savaşlarının içten içe devam etmesi, Orta Doğudaki israilin yangına benzinle gider gibi ilk olarak Suriye, ikinci olarak kaosu köpürtüp savaşı dünyaya yaymak için İran’a saldırıp jeopolitik gerilimleri artırma çabaları göz önüne alındığında, öncelikle bölge ülkeleri özelinde sonrasında ise ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya başta olmak üzere Pakistan, Kuzey Kore, Afganistan hatta ülkemizin bile müdahil olabileceği düşünüldüğünde, kalıcı bir ekonomik ve siyasi istikrardan en azından kısa dönemde söz etmek mümkün değildir.seksen altı milyon olarakonurlu, güvenli ve huzur içinde yaşamak istiyorsak yapılması gereken;piyasa koşullarına dayalı uygun eğitim ile katma değer ve istihdamı artıracak köprüyü kuran üretimsistemini hayata geçirmektir. En önemlisi yerlilik oranını %100’e çıkarmak hedefinden bir milim dahi geri adım atmadan, ciddi düzeyde başarı gösterdiğimiz savunma sanayi üzerine yatırımları yoğunlaştırmalıyız. Aksi takdirde batan güneş, özgür olarak gördüğümüz son akşam olabilir.
[1]Piyasa Günlüğü, 16 Haziran 2025,file:///C:/Users/NEU/Downloads/16-haziran-2025.%20(1).pdf.,ET:19.6.2025.