Hasan Ağbahca

Hasan Ağbahca

KURUYEMİŞÇİ

KURUYEMİŞÇİ

Küçük bir devlet memuru olmanın da ufacık mutluluk anları vardı elbette. Mesela her ayın on beşinde, maaşını aldıktan hemen sonra kuruyemişçiye uğramak gibi. Yine, paraya kavuştuğu günlerdendi. Selam vererek girdiği işyeri kapısından biraz aralaşarak beklemeye durdu. Kasanın önünde iki çocuk ve bir bayan, kuruyemişçi Ali Efendi ile konuşuyorlardı.

     Çocuklardan biri altı yaşlarında, diğeri ise olsa olsa dört yaşlarında görünüyordu. Uzun boylu ve esmer olan annenin, sesindeki ton bir müşkül hâli ifade eder şekildeydi. Samimi konuşmalarına bakınca, mahalle sakinlerinden ve Ali Efendi’nin çok yakın tanıdığı biri olduğu belli oluyordu. Ali Efendi yaklaşık yirmi beş yıldır bu mahallede ve bu sokağın başındaki iş yerindeydi. Çevre sakinlerini tanır, müşterileriyle yakın olur, dertlerini dinler, yapabileceği bir şey varsa yardımcı olma konusunda ketum davranmazdı.

      Bayan, “Ali Abi, sizin söylediğiniz işyerine önceki gün bir çalışan almışlar ama aklında bulunsun, temizlik, çocuk bakıcılığı, bir işyerinde çay-kahve ev temizliği… gibi her ne iş olsa çalışırım. Zor durumdayız ve mutlaka çalışmam gerek” diyordu. Ali Efendi, dinlerken içinden “keşke!.. Bacım ama..” düşüncelerinin geçtiğini beden diliyle açık ediyordu. “Tüh dedi, keşke adamın bana söylediği gün size ulaşabilmiş olsaydım ama yine bakarak olurum, mutlaka bir iş denk gelir” diyerek hanımefendiyi teselliye uğraştı.  Hanımefendi, umudunu yenilemiş olarak oradan ayrılmaya hazırlanıyordu. Ancak çocuklardan küçük olanı içerideki kuruyemiş kaplarına muhabbetle bakmayı sürdürüyordu. Bir ara dışarıya çıkmak için hamle yapmış olan annesine seslendi “anne şundan alalım” diye bir kuruyemiş torbasını işaret ediyordu. Annesi, “üzerime para almamışım, eve gidip paramızı alıp gelelim de öyle alırız” dedi ise de - belki yakın zamanda aynı cümleleri çok fazla duymuş ve bu cümlelere inanmanın güvenilir olmadığını test etmiş oluşundandır ki, çocuk - şimdi alalım diye ağlamaya durdu. Ali Efendi, kuruyemiş doldurmada kullandığı küreğe çocuğun istediği yerden bir miktar doldurup anneye uzatarak “çocuğa verin” dedi ise de hanımefendi hiç oralı olmadı. Çocuğun elinden tutup, sürüklemekle-yürüme arası bir görüntü eşliğinde oradan uzaklaştılar.

     Ali Efendi, bana dönerek;

  • Görüyorsun ya, herkesin bir kederi var bu âlemde ve birbirine benzer gibi görülseler de aslında farklı farklı…   dedi.

     Tespitini onaylarcasına buruk bir tebessüm gezindi yüzümde. Sonra aklıma, yapılacak yardımlardan önce gazete ve televizyon muhabirlerinin hazır bulunduğu yardım kampanyaları; sanal dünyada paylaşılan muhtaç durumdaki insan fotoğraflarına yaptığı yorumlarla kaleminin gücünü ve yazdığı her kelimede yufka yürekliliğini ispata çalışanları düşündüm. Yardımlardaki sağ el ile sol elin konumlarının nasıl olması gerektiği geldi aklıma. Kampanyaya dahil edilmemiş muhtaçların varlığına, ellerimizin pozisyonları sebeptir diyen düşünceme “sus sen!” diyemedim. Dalgınlaşmış olmama ilk müdahale Ali Efendi’den geldi. Uzattığı çayı, teşekkür ederek aldım.

     O ara aklıma çok sevdiğim ve bu anlamda hassasiyetini bildiğim aile dostum geldi. Mutlaka böyle durumlarda bir çözüm yolu, “alfabetik” bir planı olacağından hiç şüphem yoktu. Kendisini arayıp, durumu naklettim. “Benim telefon numaramı ilgi arkadaşa verin, görüşelim. Belki bir çözüm yolu bulabiliriz.” dedi. Nefsim, -tüm problemi, kendisi kotarmışçasına- şaha kalkmaya hazırlanmıştı… “zavallı” diye seslendim de duruldu. Arkadaşımın telefon numarasını Ali Efendiye vererek ve çay için de teşekkür ederek oradan ayrıldım.

     Dünyanın, herkesin kendi yaşadığını bildiği ve ağırlığından da en çok kendisinin haberdar olduğu çok sayıda kederi vardı şüphesiz. Ama içimizin de iki tane sesi var; biri nefsin, “çirkin talep” oluşunu sezdirmeden çıkardığı, ikna kabiliyeti yüksek olan ve diğeri de vicdan denen yüce yargıcın, belki diğerine göre cılız ama hiç susmayıp kudretli oluşuyla ilgili şüpheye yer vermeyen ses. Vicdanımız bizden gösteriş istemez, reklama gerek duymaz, vergiden düştün mü demez, zekat’ına sayman gerektiğini aklına getirmene müsaade etmez… sadece borcumuzun ne olduğunu söyler ve ödemediğimiz zaman da sesini yükseltir. Bu sese kulak kabartılmalıdır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ağbahca Arşivi
SON YAZILAR