Hasan Ağbahca

Hasan Ağbahca

MEVSİMLER VE BİZLER

MEVSİMLER VE BİZLER

Her mevsim güzeldir deriz. Güzellik kime ve neye göre verilmiş bir karardır? Hangi mevsimdir güzel olan? Solan yaprağın gönüllere bıraktığı tarifsiz hüzün müdür? Yoksa uçsuz bucaksız kırlarda açan enva-i tür çiçek midir? Meyveye durmuş ağaç dalı mıdır? Güzel olan yoksa dondurucu, titreten, ama vücut direncine katkısından hiç şüphemiz olmayan ayaz mıdır?

     Her mevsim alıp bizden bir şeyleri “Kaf Dağı” nın arkasına taşır. Kış mevsimi. Kesen ayazıyla, beden ateşimizin yetersizliğine, artık vücut ısımızı kontrolden aciz oluşumuza ince bir hicvetme üslubudur. Yavaşça bıyıklarını burkarak sataşmasıdır çaresizliğimize. Titreyen ve moraran elimiz, kahkahadan göbeğini hoplatmasına sebeptir.  Donan yanaklarımız ve ıslanan gözlerimizden kristalleşerek inmeye çalışan taneler, ağlıyor oluşumuzdan alacağı zevkin ipucudur. Derken o kendisini baharın serinliğine bırakma sevdasına kaptırır.

    İşte bahar. Tüm gücü ve kudretiyle belirir. Kuru dal rengini değiştirmeye, otlar hala hayatta olduklarını söylemeye başlarlar kısık kısık seslenerek. İlk açan kardelen bize biraz güçsüzlüğümüzü, bir parça takatten düşmüşlüğümüzü haykırır. Açan çiçek, yeşeren çayır-çimen, tomurcuklanan dal, verimsiz oluşumuzu söyler durur rastladığı herkese. Bu renk ve ahenk yetmezmiş gibi;  kuzular, oğlaklar, taylar, buzağılar doluşur, yürür otlaklara belki bundan böyle tümden kısır halimizi tellal edercesine.

    Çiçekler; tohuma, meyveye dönüşmüş, küçük yavrular anneleriyle yarışır olmuşlardır artık.  Mevsimin kolları yazı kucaklamak için açılmıştır. Bu mevsim öncekilerden farklı bir şey mi söyler kulaklara? Mutlak sonu hatırlatmaktır muradı. Bana, sana, bize, hepimize söyleyecekleri aynıdır. Zürriyetini yayıyor olmanın sakızını çiğnemektedir karşımızda.  “Heyhat” dedirtmektir içimizi çeke çeke hepimize. Bu halimizden duyduğu hazzın ölçülmesi olanaksızdır. Yalnızlığa uzanan yolumuzda ne kadar kimsesiz olduğumuzu küçük mimiklerle duyurmaktadır. Bu mevsimin diğerlerinden kalır yanı mı vardır? Hatta bak; “Göverdim bostan oldum, dillere destan oldum.”

      - Ya sen!...

     Demektedir, sadist duygularını tatmin eder gibi. Yeni neslini şad etmiştir. Meyveleri, sebzeleri, sıcağı, salkımı saçağıyla bir şen bir şendir ki… Hepsi bize nispet… Gün gelir kararmaya sararmaya durur, dalı yaprağı.

     Ektiklerini dermiştir. Mağrurdur gidişi “sonbahara” doğru. Salınması, edası ayrı bir böbürlenme tadındadır. Sonbahar da sanılanın aksine renklerin ağaç ağaç, dal dal gezinmesidir. Asla bizler gibi yenilmiş duygusu bulamazsınız halinde. Akşam sağınızdaki ağaçta gördünüz alev kırmızısı yaprak rengini, sabaha solunuzdaki ağacın yapraklarında oynaşırken yakalarsınız. Bu kısa zamanda ne çok işler yaptığını, biz insanların ise böyle bir “el çabukluğunu” rüyalarımızda dahi göremeyeceğimizi söylemenin en zarif üslubudur. Ama o zarafetin arkasında “seni beceriksiz” ifadesi saklıdır. Hangi rengin, bu kadar zengin tonunu kullanabildin hayatında sorusu yatmaktadır vakur sükûnetinde. Bu mevsim de yapacağını yapmış, söyleyeceğini kulağımız dahil, bütün duyularımızla algılayabileceğimiz şekilde ifade etmiştir. Kudretini sergilemiş bizi can evimizden vurarak zayıflığımızı sezdirmiştir çok asil bir biçimde.

     “Her mevsim güzeldir” görebilene demek isterdim. Ancak asıl görülmesi gereken; her mevsimdeki değişimin ve doğanın gücünün, kendi güçsüzlüğümüzü anlamamız için ne bulunmaz bir örnek olduğudur. Bu güçsüz halimizle bir yerlere meydan okumak, evreni kontrol edebilmeyi hayal etmek ne ahmakçadır. İki parça bulutun yapabileceklerine engel olamazken; kâinata hükmetme cüreti ne kadar ayağı havada düşüncedir, farkında mıyız?

       Yok elimizde ne servetimiz ne de sermayemiz sevgiden öte. Ve eğer bu serveti de kullanamıyor bekletip bayatlatıyor isek, doğrusu çok yazık ediyoruz.  Çünkü başladığımız ilk günden bu yana hep çaresizce, hep yalnız, hep kimsesiz, hep cılız bir varlığız hayat dediğimiz anlaşılmaz yolda. “Bir” mevsim kadar olamadan…

                                                                                                                 Hasan Ağbahca

                                                                                                                 (Tabiatın lisanı)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ağbahca Arşivi
SON YAZILAR