İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Neden gülümseyişin burada değil…

Neden gülümseyişin burada değil…

Dağlım, düşündüğüm...

Gece, içimde büyük bir yalnızlık. Nedenini bilmiyorum. Suya yatak gerekiyor, bana da sen. Acının şaşırttığı gözlerimde hayatın köklerini, hayatın sırrını saklıyorum.  Kendinden emin güzelliğin için seviyorum seni.

Gece, ilmiğini boynuma geçirmiş gibi. Biraz daha sıkarsa boğulacağım. Bir beşikti aşk, bizi uçlardan uçlara sallayan. Seninle beraber büyüdük, bunu unutamam. Sen kalbini bana açmamış olsaydın, topla tüfekle gelseydim kalbine giremezdim. Kelimeler önemliydi ancak biliyorduk ki kelimeler de gerçeğin kendisi değildi. Kollarımızın gerçeği sözlerimizden derin, sözlerden kuvvetliydi. Sözleri, bakışları, yiyip içtiklerimizi, yürümelerimizi unutur da aşkla, sevgiyle, hasretten sızlayan “burnumuzun direğiyle” koşup sarıldığımız insanı asla unutmayız Dağlım.

Gece, bitip tükenmek bilmeyen saatler boyunca seninle konuşuyorum. Bacaklarım titriyor; bu naçar halimle nasıl yürüyeceğimi bilemiyorum. Seni hep duydum, hep hissettim. Seni duyuyorum ve susarsın diye korkuyorum. Okyanus ebedidir, gemiler gelir geçer. Gemiler sevgilim, büyük gemiler açık denizler içindir.

Neden gülümseyişin burada değil. Hayat benden uzakta, yoluna devam ediyor. Artık kalbim, başka bir düzende atıyor.  Seninleyken, bahçemden ilkbahar eksilmezdi. “Lisede cam kenarında otururdum. İlkbaharın geldiğini tarlalarda uçuşan kelebeklerden anlardım. Kelebekler baharı müjdelerdi. Kelebekleri görmez oldum, bana kelebekler gönder Dağlım.”

Gece. Hava serince. Üşüyorum. Gönlümün üşümesi mevsimsiz, yaz kış üşüyorum. Kimi sevdiğimiz, sırlarımızı saklayan kalbimize aşikâr. Birbirini okşayan iki el olalım. Gece; kendini yıldızların kollarına bırakan kadının soluklarına dönüşüyor, gönlüm ısınıyor. Gece; içimdeki büyük yalnızlık tutuşuyor bir kenarından. Sevmek bir düşünce değil eylem oluyor yazarken. Anasını isteyen bir çocuk gibi istiyorum seni. Senin sıcaklığında soğuk kalmıyor. Sensiz; coşkum, heyecanım, kelimelerim, yazdıklarım cılızlaşıyor, heba oluyor. Birbirini okşayan iki el olalım. Elin, umudun anahtarı oluyor, sımsıkı tutuyorum. Ayaklarım yere sağlam basıyor, yüreğim yeniden sürgün veriyor kesilmiş dallarından. Gece karası saçların, gönlüme dolanıyor. Elini bırakmıyorum. Elin aşka, elin özleme dönüşüyor. Kalk ayağa sevgilim, sabaha kadar dans edelim.

“Seni içime alabilmek için evren kadar uçsuz bucaksız olmam gerektiğini şimdi anlıyorum.”

Dağlardan inen geceyi karşıladığımızda ne tatlıydı. Müzikle sevgi, sevgiyle müzik, her şey bizimdi hatırlıyor musun? Senin hayaline boyun eğmiş yaşıyorum. Başımı nereye çevirsem yüzünü görüyorum. Seninle konuşmayalı sesim olgunlaştı, bu yüzden acı çekiyorum. Çünkü senin için harcanmamış sevgi hazineleri biriktirdim. Çünkü daha yaşanmamış düşlerimiz var. Her ayrılıkta belirsiz bir bekleme var. Duyguluysam, gerçekten seni özlediğimdendir.

Şikâyet değil; bile isteye, seni görmek için, bir sürü eziyete katlanarak uzun yollar yürüyerek sana gelmiş: “dünya yalnızca sevmekle güzelleşir,” demiştim.  Bana, Sabahattin Ali’nin, Kuyucaklı Yusuf kitabını hediye etmiş, şu satırların altını kalınca çizmiştin: “Saadetin bu kadar tamam ve mükemmel oluşu ikisini de şaşırtmış gibiydi. O kadar ki, birbirlerine söyleyecek tatlı sözler bile bulamıyorlar, sadece derin derin nefes alarak gülümsüyorlardı.”  Gülümsüyor ve konuşamıyorduk. Seni “küpeli çiçeğine”, seni sevmeyi, sıcak ekmek kokusuna benzetmiştim. Gülüşün masumdu, gülüşünden iyilik okunuyordu. Özlüyorum. Nerede buluşacağız bir daha? Kelimeler ve dil yalan söyleyebilir, gözler yalan söylemez. Gülümseyen gözlerini özlüyorum Dağlım.

"Sanki bir demiryolu geçidindeyim. Bekçi, aramıza zincir germiş. Bitip tükenmek bilmeyen bir tren raylar üzerinde inleyip dururken biz birbirimizden ayrıyız. Senden kaç yıl ayrı kalacaksam bu trenin de o kadar vagonu var. Karşıda beni bekleyen, senin uçucu görüntün."

Gece her zamankinden daha karanlık, daha uzun. Söylemek istediğim bir şey var. Suçumun bağışlanmasını istiyorum. Suçumu sen bağışla istiyorum. Ama suçum ne. Nasıl söyleyeyim. Seni tanıdım mı, yoksa tanımadım mı, seni gerçekten tanısam elimden kaçırmazdım. Sayıklıyorum.

Sen gidersen, yeryüzünde bir başıma kalacağım. Ben ve ruhum, ikimiz de yalnız. Önümde sonsuzluk. Hep yalnız. Gece ve gündüz.

Gördüğün gibi, bunlardan hiçbiri seninle ilgili değil. Yalnız beni ilgilendiriyor, senin için önemi yok. Benim için asıl önemlisi, bütün bunları sana anlatma gereğini duyuşum, başkasına değil sana.

Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, yüreğim ağzıma gelecek nerdeyse, evim, sevgilim, seni özlüyorum.

Allah esirgeyen ve bağışlayandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR