Olduğu gibi görünmemek
Halkın oylarına talip olan politikacıların seçim dönemlerinde yaptıkları en büyük yanlışlardan biri de algı operasyonlarıyla seçmenleri kandırabileceklerini düşünmeleridir.
Oldukları gibi görünmek yerine seçmenlerin görmek istedikleri bir politikacı gibi görünmeye çalışırlar.
Seçmenleri aptal yerine koymak anlamına gelen bu ucuz numaranın işe yarayacağını zannederler.
Oysa kişiler ne kadar da farklı davranmaya çalışırlarsa çalışsınlar er ya da geç karakterlerini gösterir ve bir şekilde kendilerini ele verirler.
Gerçekler mutlaka ortaya çıkar.
Özellikle iletişim araçlarının oldukça geliştiği ve medyanın yaygınlaştığı günümüz koşullarında hiçbir politikacı kendini gizleyemez.
Balık nasıl suya batırılıp çıkarılmakla tavuğa dönüşmezse kırk yıllık Kâni de hokus pokusla Yâni olmaz.
Zaman içinde insanların zihinlerine yerleşen ve gerçeklere dayanan imajlar birkaç haftada sahteleriyle değiştirilemezler.
Diğer bir ifadeyle söylemek gerekirse, algı operasyonları için ajanslara ve sosyal medya trollerine ödenen çuvalla paralar gereksiz harcamadan başka bir şey değildir.
Dininin gereklerini yerine getiren politikacılar “Halkın dini duygularını istismar ediyorlar”, “Dini politikaya alet ediyorlar” şeklinde eleştirilir.
Oysa politikacı olmadan önce de normal hayatında zaten beş vakit namaz kılan, camiye giden, Ramazan’da oruç tutan bir insanın bu şekilde eleştirilmesi haksızlıktır.
Dini politikaya alet eden kişiler, normalde namaz kılmadığı ve camiye hiç yolu düşmediği halde seçim zamanı kameralar önünde namaz kılan ve seçimden sonra da sahile koşup içkisini yudumlayan politikacılardır.
Halkın dini duygularını istismar etmeye çalışan ve asıl eleştirilmesi gereken onlardır.
Zaten halkımız da bu tiplerin dindarlık iddialarına pek yüz vermez.
Son seçimlerde Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, her kesimden oy alabilmek için birçok algı operasyonuna imza attı.
Bir gün Seyyid Kutub’un Yoldaki İşaretler adlı ünlü eserini okuyan İslamcı pozu verdi, ertesi gün masasına Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları adlı kitabını koyarak milliyetçiymiş gibi görünmeye çalıştı.
En komiği de lüks bir yaşam sürmesine rağmen seçim kampanyasını yürüten ajans tarafından stüdyo olarak tasarlanan mütevazı bir mutfakta çekilen videolardı.
Kılıçdaroğlu elinde soğanla kamera karşısına çıktığı o mutfakta seçmenlere “Ben de sizin gibi fakir hayatı yaşıyorum ve geçim sıkıntısı çekiyorum” mesajını veriyordu.
Seçim bitti, ajans milyonları alıp gitti, CHP Genel Başkanı da rol yapmayı bırakıp normal hayatına döndü.
Önceki gün medyaya Kılıçdaroğlu’nun bayram tatiliyle ilgili bir haber yansıdı.
İddiaya göre CHP Genel Başkanı, Belek’te geceliği 316 bin lira olan lüks bir villada ailesiyle birlikte 5 gün geçirmişti.
Haberde, Taşlıburun mevkiinde yer alan otelin en lüks villası olduğu söylenen 1500 metrekarelik iki katlı Villa Leo’da VIP hizmeti verildiği yazıyordu.
Vatandaşlar şimdi bu haberi görüp iki ay önce fakirlik edebiyatı yapan Kılıçdaroğlu’na “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” demeyecekler mi?
Geceliği 316 bin lira olan ultra lüks villada tatil yapan birinin mutfağının seçim kampanyası sırasında yayınladığı videolardaki gibi olamayacağını, Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayının dürüstlüğe yakışmayan bir kampanya yürüterek seçmenleri aldatmaya çalıştığını anlamayacaklar mı?
Kimse politikacılardan fakir olmalarını beklemiyor.
Dürüst olsunlar ve zenginliklerini milletin gözüne sokup gösteriş yapmasınlar; yeter!..