Prof. Dr. Önder Kutlu

Prof. Dr. Önder Kutlu

SURİYE’NİN HUKUKİ DURUMU

SURİYE’NİN HUKUKİ DURUMU

Hepimizi kaygılandıran Suriye’de bir Kürt devleti kurulması girişimi bugün belli bir noktaya ge(tiri)ldi. Geçen sene bu vakitler konuştuğumuz şeylerden eser kalmadı. O gün saman alevi gibi parlayan, önüne kattığı insanları ve toprakları yakıp, yıkan IŞİD zemin kaybediyor.

Nasıl olup da bu noktaya gelindiğini kimse açıklayamıyor. Ortaya çıktığı gün nasıl şaşırmış, ne olduğuna anlam verememişsek bugün de aynı şekilde şaşırıyor ve olanları anlamlandıramıyoruz. Birileri bizimle dalga geçiyor galiba.

IŞİD Müslümanlara çok zarar verdi. Hedef olarak katil Esed’i almadı; Siyonistlere ilişkin bir hedefi de olmadı. Bölgenin Müslüman toplumlarını adeta ‘temizledi’. Kurulacak terörist Kürt devletine zemin hazırladı. Onların çekildiği toprakları, PYD ve omuz omuza savaşan PKK dolduruyor.

Bugün değerlendirmek istediğimiz konu meselenin uluslararası hukuk açısından durumu ve muhtemel gelişmeler. Türkiye’nin bu durumu kabullenmesi mümkün değil. Bunun farklı nedenleri var.

Birincisi, yanı başında, burnunun dibinde terörist bir oluşum içimizdeki teröristleri cesaretlendirecek, onların terörist kardeşleriyle birlikte olma taleplerini azdıracaktır. Yunanistan’ın Makedonya nedeniyle yaşadığı problemlere benzer bir durum bölgemizde ortaya çıkacaktır. Bunu istemeyiz.

İkincisi, kurulacak yapının hukuki açıdan meşruiyeti yok. Nesebi gayri sahih bu oluşum normal şartlarda ve hukuki zeminde doğmuyor. Ülke nüfusunun yarıdan fazlasının yerinden, yurdundan edildiği, hele ülkenin kuzeyinin IŞİD, Esed ve PYD eliyle boşalttırıldığı bir dönemde, yani olağanüstü bir durumda bir devlete izin verilmez.

Deprem riski nedeniyle boşaltılan veya zorla tahliye edilen bir binayı işgal eden ‘kâğıt toplayıcılar’ gibi bir durum bu. Hem yerleşiyor hem de mülkiyet üzerinde hak iddia ediyorlar. Tapu kimin üzerinde, mülkiyete ilişkin haklar kime ait, konuları es geçiliyor.

O toprakların sahiplerinin neredeyse tamamına yakını Türkiye’de. Ürdün ve Lübnan’da bulunanlar daha çok ülkenin güney kesimlerinde yaşayan insanlar. Bölgeye ilişkin bir karar verilecekse, birinci elden sorulması gereken ülke Türkiye olmalıdır. Suriyeli göçmenlere kol, kanat geren Türkiye Suriye’nin ve halkının hamisi durumunda. Suriyelileri kendi vatandaşlarından ayırmıyor, o nedenle Türkiye’nin tasvip ve takdiri olmadığı hiçbir girişimin başarı şansı bulunmuyor.

‘Sel önünden kütük kapar gibi’ alelacele ve hukuksuz eylemlerin kabul edilmesi mümkün değil. Devlet kurmak öyle bir çırpıda ve ortadaki boşluğu fırsat bilerek yapılabilecek bir şey değil. Kıbrıs’a bakınız. Filistin’de neler olup, bittiğini dikkate alınız. Başka coğrafyaların farklı olmadığını görürsünüz. Kıbrıs ve Filistin haklı davalarına ve meşru zeminlerine rağmen kayda değer bir gelişme ortaya koyamadılar.

Öte yandan, yanı başımızdaki bir oluşum Türkiye’ye rağmen kurulamaz. Kurulsa da uzun soluklu olamaz. Her açıdan Türkiye’nin bölge üzerinde maddi gücü ve nüfuzu söz konusu. Zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Apo’ya kol, kanat geren Suriye’yi nasıl uyardı ve Türkiye sonuç aldıysa, benzer yol gene denenebilir. Belki ötesi de…

Ayrıca, sınırın diğer tarafı, bu yanından farklı. Dağda devlet güçlerine karşı vur-kaç taktiğiyle verdirilen zarar orada olmaz. Türkiye ne zaman istese gider, gayri meşru oluşumu yok edebilirler. Orası dağ değil ve sınırın ötesinde.

Bölgedeki korsan oluşumun Türkiye gibi NATO’nun en kalabalık ikinci ordusuna sahip, askeri ve siyasi açıdan çok güçlü bir ülkeye karşı durma şansı hiç mi hiç yok. Ülkemiz yok sayılamayacak kadar güçlü.

Birileri tarafından iddia edilen hükümetin Suriye’de girişimde bulunamayacağı fikri de doğru değil. Mesele devlet meselesi. Konu devleti ilgilendiren bir konu. MGK devlet politikasının en belirgin kurumudur ve bu kurum tarafından devlet savunması noktasında alınacak bir kararın meşruiyeti sorgulanmaz.

Gönül ister ki hükümet acilen kurulsun ve ülke normalleşsin. Ama olmasa da Suriye politikasında zafiyet olmaz.

Türkiye hukuki ve siyasi açıdan çok güçlü. Gereken adımı da atabilecek kapasitede.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi