Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Trump hep köşeli

Trump hep köşeli

Ticaret savaşlarında alınan nihai mesafenin oldukça kadük kaldığı, ABD ve Çin tarafları tarafından yapılan ılıman açıklamalara rağmen anlaşma noktasından çok uzakta oldukları, tüm ülkeler tarafından bilinen bir realitedir. Bundan dolayı genel dünya ekonomisi açısından G-20 zirvesinde ABD Başkanı Trump ile Çin Lideri Xi’nin gerçekleştirecekleri toplantı sonunda verilen mesajların önemi, çok daha fazla arttı. Piyasalar Trump ile Xi’nin zirve kapsamında yarın gerçekleştirmeyi planladıkları görüşme öncesi, Beyaz Saray ekonomi danışmanı Larry Kudlow’un Trump’ın Xi ile arasındaki görüşmeden önce hiçbir şart kabul etmeyeceği ve Çin’den ithal edilen mallara yeni gümrük vergileri konulabileceğini açıklaması ile, AB ile Çin arasındaki olası ticaret savaşları ortamının yumuşayacağı yönündeki beklentilerin hafifleyeceğine yönelik olasılık oldukça azaldı. Bu tür olumsuz düşünce iklimi altında gerçekleşen Trump – Xi g

örüşmesi sonunda, klişe ve her anlama gelebilecek türde açıklamalar geldi. Çin Devlet Başkanı ile arasındaki ilişkiden övgüyle söz eden Trump, “ABD-Çin işbirliği ayrılıktan iyidir, diyalog zıtlaşmadan iyidir. Aslında anlaşmaya çok yakındık, fakat bir şeyler oldu ve o süreç biraz koptu, şu anda biraz daha yaklaşıyoruz" diye konuştu. ABD’nin Çin ile gerçekçi bir ticari anlaşma yapmaya açık olduğunu vurgulayan Trump, "Eğer adil bir ticaret anlaşması yapabilirsek bu tarihi bir iş olur. Buna tamamen açığız ve siz de buna tamamen açıksınız. Sanıyorum artık gerçekten muazzam olacak bir şeyler yapmaya devam edebiliriz” değerlendirmesini yaptı. Çin devlet başkanı Xi’de ABD ile Çin arasındaki tarihi ilişkilerin zaman içinde nasıl gelişip bugünkü seviyesine ulaştığını anlattıktan sonra, iki ülke arasındaki işbirliği ve koordinasyonun daha da artmasını ümit ettiğini belirtti. İki taraftan yapılan bu tür açıklamalardan çıkan sonuç, ticaret savaşlarının dünya gündemini uzun bir süre daha meşgul edeceğini adeta tescil ettiğidir.

Ülkemizi ilgilendiren durum ise, Türkiye Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan ile ABD Başkanı D. J. Trump’ın gerçekleştirdiği toplantıdan sonraki açıklamalardaki içeriğin ne tür mesajlar vereceğiydi. Erdoğan ve Trump ikili görüşmesinden sonraki açıklamalar, ne yazık ki olumsuz yönde beklentiye kapılan kesimleri memnun etmedi, iyi ki de öyle bir ortam oluşmadı. Türkiye’deki muhalefet ağırlıklı kesim ile, ABD’deki şahin görüşlü bir grup, özellikle Trump’tan ülkemize yönelik, Rusya’dan alım-satım işlemleri tamamlanmış sadece konuşlandırılma süreci kalmış S-400 savunma sistemleri konusu üzerinden baskı kurulması bağlamında açıklamalar bekliyordu. Ancak Trump’tan beklentilerin aksine, Türkiye’nin patriotların satın alınması için gösterdiği gayretlerin, kendinden önceki ABD Başkanı Barack Hussein Obama yönetimi tarafından karşılıksız bırakıldığını vurgulayarak, kendi ülkesini sorumlu tuttu. Trump’tan böyle kendi ülkesinin önceki yönetimini açıkça suçlamasını, kimse tahmin etmiyordu. Bu gelişmeden sonra,öncelikle Dolar olmak üzere Euro ve altın üzerinden spekülatif manipülasyon beklentileri de, şimdilik notunu düşmek kaydıyla, ortadan kalkmış oldu.

On dördüncüsü yapılan G-20 zirvesi, Türkiye açısından olumlu geçtiğini kabul etmek gerekir. Olumlu geçmesinin temel nedeni Türkiye’nin S-400 konusunda haklı olarak başından beri savunduğu görüşleri net bir şekilde zirve aracılığıyla dünyaya anlatması kadar, Trump’ın beklentileri de aşan Cumhurbaşkanı Erdoğan şahsında söyledikleriydi. Bu noktadan sonra ülkemiz yöneticilerinin ilk olarak yapması gereken, S-400 konusunu Türkiye- Rusya-ABD üçgeninde olası bir krize yol açmadan, sanatsal bir ustalıkla çözmesidir. Aksi bir durum, Türkiye olarak bir şekilde üstesinden gelsek de, zaten bıçak sırtı konumundaki ekonomimiz için bir takım (döviz kuru, altın, CDS, enflasyon, işsizliğin yükselmesi; üretim, kapasite kullanım oranı, büyüme hızının düşmesi vb.) olumsuzlukları da beraberinde getireceği muhakkaktır. İkinci ve belki de en önemli nokta, Trump’ın sözlerine ne kadar güvenileceği meselesidir. Çünkü Başkan olduktan sonra Trump’ın belli bir konuda çok kısa sürelerde birbiriyle çelişen açıklamalarına şahit olduk. En başta Çin olmak üzere Meksika, Kanada ve AB ile giriştiği ticaret savaşları tartışmaları ve ülkemizin güney sınırlarını güvence altına almak amacıyla savunma amaçlı başlattığımız askeri operasyonlarıyla ilgili, Türkiye’ye yönelik yaptığı çelişkili açıklamaları attığı tweetler gibi. Türkiye olarak, Trump’ın demeçlerini ciddiye almalı, bir o kadar da şüpheyle yaklaşmalı, mutlak olarak rezervimizde alternatif politikaları bulundurmalıyız. Çünkü karşımızda şu an dünyanın en büyük ekonomi, askeri ve iletişim gücünü elinde bulunduran bir ülkenin başkanı bulunmaktadır. Bu nedenle öncelikle ekonomimizi üretim odaklı dizayn edecek yapısal uzun dönemli politikaları uygulamaya koymalıyız. Bunu başarırsak, gerisi olumlu anlamda, çorap söküğü gibi kendiliğinden gelecektir.                     

Soru: Teşviklerin cazip olması her zaman doğrudan sabit yabancı yatırımları artırır mı? Neden?

Sözün Gözü: Karaktersiz yalancıdır, yalancı da karaktersizdir.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR