İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Yollardayım. Yorgunum.

Yollardayım. Yorgunum.

Dağlım, baharım, özlediğim…

Birbirinin dirisine dua etmeyen insanların, ölülerine de dua edeceğine inanmıyorum.

Sağlığın, sıhhatin ve esenliğin için dua ettiğimi bilesin.

Birbirimize, her şeyden önce ve her şeyden sonra, bütün sıfatlardan önce “insan” olmak zorundayız.

Rabbimiz bizlere her ne yaşatıyor ise bu yaşadığımız hikmettir ve bizler bu hikmetten pay almalıyız. İnsana ve olaya takılı kalmak gelişmemizi ve ruhsal kabiliyetlerimizi önler.

İnsanları –kendimizi- şu yollarda seyreden arabalara benzetebiliriz. Mazotla, benzinle, gazla gidiyorlar. Her ikisine uyumlu olanlar da var. Bir de bunların dışında kalbiyle ve yalınayak yürüyenler var, ayakları nasır bağladıkça kalbinin rikkati artanlar. Bu insanlar çok az. Ve dahası bu insanlar yanı başımızda olsalar da fark edemiyoruz.

Her zaman değil, bazen, az konuşan güzel insanları anlıyorum. Farkındalar; konuşmalarından gelecektir soruları ve farkındalar konuşmakla yapmak aynı olmuyor. Kalbine ve Rabbine mahcup olmamak için az konuşmalı insan.

Mukaddes şehirler hariç bütün şehirler aynıdır. Gittiğimiz şehirde yakın bulduğumuz bir kalp varsa o şehir güzeldir. Değilse koca bir şehir yalnızca yeni bir görüntüye dönüşür.

Muhatabımız; arkadaş, dost, sevgili, eş… Bizim on cümlemize karşı bir cümle kuruyorsa bir sıkıntı vardır ve çaresi de susmaktır. Susmak, sıkıntıyı, görünürde çözmez gibi görünse de, tek taraflı konuşmanın bencillik olduğunu ve sabrı öğretir; bunun yanında da kırmamış ve incitmemiş oluruz.

Bir insanın kırmamak, incitmemek adına, günlerce ağzını açmayan insanlardan tanıdıkça başımı önüme eğiyor, yolumuzun uzun, insan olmanın zor olduğunu anlıyorum.

Hayattan aldıklarımızı geri verebilmenin derdine düşelim; mal, şan, şöhret biriktirmenin değil.

Dalların ince, dalların narin, kıracaklar, incitecekler ancak sen yine de kalbinden sürgün vereceksin.

Her gönlümüzden geçeni, öfkemizi, sıkıntımızı, olumsuzluğumuzu hemen dile getirmemeli ve yazmamalıyız. Çakıl taşı gibi kaygan olsa yine iyi, tırtıklı ve kocaman bir taşın gelip gırtlağına dayandığını, kalbini kanattığını hissettiğinde anlamalısın ki imtihandasın, imtihan sabırdır, şefkattir, merhamettir.

Birbirine duası düşmeyen, birbirine pınar gibi akmayan insanların “aşkım” dediği günlerdeyiz. Oysa ki aşk bir kadını severken bütün kadınları, bir şehri, mahlukatı daha çok sevmenin ve insanın insanı aşmasının adıdır. Aşk, her vesileyle Rabbimizle konuşmanın, adil ve merhametli olmaya çalışmanın, dünyadan vazgeçmenin… Aşk bir yaşam biçiminin adıdır, cümlelerimizi süslemek isteğimizin değil. Bütün bunlardan sonra, sevdiğimiz insana şunu diyebiliriz: Seni sevdiğimi Rabbimizin huzurunda da söyleyeceğim.

"Anderes yanında duran bir dal parçasını aldı eline, bir süre evirdi çevirdi, kokladı ve hiç düşünmeden çıkınının içine soktu.

"İyi fikir," dedi onu izlemekte olan Celse. Ben de aynı şeyi yapacağım. Böylesine bir dal parçasına sahip olmak, akşamları ateşin başında otururken onu eline almak insana umut verir. Kurusa bile bu etkisini yitirmez. Sen de dünyanın bir köşesinde çam ağaçlarının olduğunu ve bir yerde birisinin seni beklediğini, başına ne gelirse gelsin seni düşündüğünü unutmazsın."

O seninleyken, alıp çantama koyduğum dal parçasını, dalıp dalıp gittiğin anlarda kokluyor, iyi ki sevdim, iyi ki diyerek, seni unutmadan yaşamaya devam ediyorum.

Yollardayım, yorgunum. Hep daha uzun susmayı deniyorum.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR