Yumuşak karnımız
Saygıdan dem vuruyoruz her fırsatta, yalnız henüz bu seviyeye yükselemedik. Saygıyı yanlış anlamlandırıyor olabilir miyiz?
Saygı sana, bana göre değişen bir kavram olmamalıdır. Saygısızca bir davranışa karşı, misliyle cevap vererek o eylemi meşrulaştırma yoluna gitmiş oluyoruz. Halbuki bir yanlış eyleme başka bir yanlış eylemle yanıt vermek o eylemi meşrulaştırmaz, aksine saygıyı tamamen ortadan kaldırır.
Kendi içimizde büyüttüğümüz hırslarımıza yenilmeyi bırakıp birbirimize saygı duymayı öğrenmeliyiz.
Biri şortlu bir bayana tekme atıyor, üzerine onlarca yorum yapılıp kutuplaşmalar oluşturuluyor. Buradaki temel problem; bir bayan şort giyerse hırpalanmalı ki bir daha giymesin ya da özgürüm ben, istersem anadan üryan da çıkarım, bir şarkıcının yaptığı gibi çıplak fotoğrafımı sosyal medyada da paylaşırım mantığıyla iki kutba ayrılmaktır.
Her iki mantıkla da yazmak, çizmek, konuşmak problemlidir. Saygı ortadan kaldırılıyor. Bir kişiyi giyim tercihinden dolayı yargılamak da neyin nesi! Biz giymeyebiliriz, tercih edilmesini tasvip etmeyebiliriz; ama böyle giyinmeyi tercih eden bir kişiye saygı duymak zorundayız.
Bir zamanlar başörtümüzden dolayı birçok alanda kısıtlandık. Bu durum nasıl bizleri rahatsız eder boyuttaydı, saygı duyulmadı, giyim tarzımızdan dolayı ötekileştirildik, aynısını sadece şeklen düşünerek bir başkasına yapmamalıyız.
Birileri diyecek ki şimdi, ikisi aynı şey mi, biz inancımızın gereği direndik, hakkımız olanı istedik. İnanç boyutu farklı bir boyut, bu duruma saygı çerçevesinde baktığımız zaman ikisi de aynı şeydir. İki örnekte de saygı ihlal ediliyor.
Huzurlu bir ülke istiyorsak, hepimiz birbirimize saygı duymak zorundayız. Şekle o kadar çok takıldık ki, hep oluşturulmaya çalışılan algının esiri olduk. Uzun sakallıysa şucu, bıyığı şöyleyse bucu, şortluysa ocu… gibi. Algı operasyonu yapılarak bunlar bize dayatıldı, biz de kanmaya devam ediyoruz.
Saygının olmadığı hiçbir yerde gelişim, ilerleme, yenilenme ve iletişim olmayacaktır. Saygı tüm bunları ve diğer birçok olumlu eylemi tesis eder. Neden tüm bunları tesis etmek için gayret sarf etmeyelim ki!
Kutuplaştırmalara karşı dikkatli olalım.
*****
Her ülkenin genel anlamda zaafları vardır. Dünyanın beşten ibaret olduğunu düşünen ülkeler, stratejilerini her ülkenin zaaflarına ya da yumuşak karınlarına göre geliştirir ve o ülkelere tespit ettikleri zaafları-yumuşak karınları üzerinden yüklenirler.
Türkiye’ye en iyi yüklenebilecekleri konu dindir; çünkü millet olarak dini inançları kuvvetli bir milletiz. Bu ülkede yapılacak yanlışlar, ihanetler, hileler, olumsuz her türlü eylemler, dindar (!) kişiler tarafından yapılırsa din algısında çökmeler, deformeler oluşur ve Türkiye içten içe bir uçuruma sürüklenir.
Geniş bir açıdan bakalım: Bu ülkede, sinema filmlerinde dindar insanlar şehvet düşkünü ve üç kağıtçı olarak lanse edildi. Milletimiz İslamcı ve komünist, sünni ve alevi diye sürekli karşı karşıya getirilmeye çalışıldı. Şimdi de dindar diye bilinen insanların ihaneti… Hep din lekelenmeye, dindarlar yaftalanmaya çalışıldı. Oluşturulmaya çalışılan dindarlık: Müslümanlar terörist, onun karşısında duran herkes modernist. Yok öyle bir dünya!
Olaylara, durumlara, karşı karşıya kaldığımız konulara bir üst perdeden ve geniş bir açıdan da bakmalıyız. Yoksa dayatılan algılara kapılıp hiç olmamamız gereken safta olabilir, doğruyla yanlışı ayırt edemeyecek duruma gelebiliriz.