Hasan Mutluoğlu

Hasan Mutluoğlu

28 Şubat

28 Şubat

Bu gün 29 Şubat. Dört yılda bir karşılaştığımız olağan gerçek olan, yıla eklenmiş artı bir gün. Bu özel 29 Şubat günü ülkemize, insanlığa hayırlara vesile olsun.

Güzelliklere, güzel haberlere ne kadar çok ihtiyacımız var. İnsanlığın, bütün dünyanın, özellikle İslam dünyasının, barışa, huzura ve insan onuruna yakışır  bir ortama, ne kadar ihtiyacı olduğunu hepimiz görüyoruz.

Bu yazı ile ben de, 28 Şubat kervanına katılmak istiyorum. Çok şeyler söylendi, yazıldı ve yazılmaya, söylenmeye de devam ediliyor.

Her yıl yazılara, söyleşilere konu kişi ve kuruluşlar aşağı yukarı aynı. 28 Şubat 1997 “Post Modern Darbe” olayının etkisi, dar bir çerçeve içinde değerlendirilemeyecek kadar önemli, tarihsel bir vaka.

28 Şubat “Post Modern Darbesi” Milletin yönetme iradesine el koyma, düşüncesini  ipotek altına alma, devlet gücünün, milletten ayrı bir güç olduğunun hatırlatılmasına yönelik bir operasyondu.

Cumhuriyetin Kurucu Gücü” iddiasında olan gücün, 1991 seçimleri sonucunda ortaya çıkan siyasi tablo karşısında, ellerinden kayıp giden “ülkeyi yönetme iradesinin” endişesi ile, 28 Şubat 1997 yılında yapılan “Post Modern Darbasinin” şartlarını oluşturmak için ellerinden geleni yaptılar.

Düzmece olaylar, hayali suçlamalar, ekonomik baskı, ülke içi ve ülke dışı şer odaklarının –Her zaman olduğu gibi- işbirliği ile, darbe şartları hazır hale getirilerek, 28 Şubat 1997 “Post Modern Darbesi “ gerçekleştirilmişti.

Çankaya’da, Cumhurbaşkanlığı makamında, her dönemde, ülkenin yönetiminden darbe ile uzaklaştırılmış –Büyük siyaset adamı !!?- Suleyman Demirel vardı.

Ama bu defa, Suleyman Demirel, darbe gören değil, darbe yapanların yanında yer almıştı.

O zaman insan şunları düşünemeden edemiyor. Demek ki; darbe göre göre, darbeye geçit verilebiliyor.

Güç kaybetmektense, güçlünün yanında olmak, sözde yönetmeye devam etmek, böyle olsa gerek.

“Güç zehirlenmesi” denen gerçek bu olsa gerek. Masum gibi görünen anlayışlar, hep istenilmeyen istikametlere savrulmaya neden olurlar.

20 Ekim 1991 erken genel seçimleri öncesinde, Islahatçı Demokrasi Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Refah Partisi arasında seçim ittifakı yapılarak, Refah Partisi çatısı altında seçime girilmişti.

Bu seçim ittifakı, millet tarafından benimsenmiş, seçim sonucunda, koalisyon hükümeti kurulabilmesine imkan verebilecek bir sayıda milletvekili seçilmesi, sol partileri ve ülkenin yönetiminde söz sahibi güç odaklarını oldukça endişelendirmişti.

Ancak bu ittifak 52 gün sonra dağılmış, her milletvekili kendi partisine dönmüştü.

Rahmetli Erbakan Hocan’nın Başbakanlığında kurulan koalison hükümeti, Refah partisi ve Doğru Yol Partisi ortaklığında, Tansu Çillerin de yer aldığı hükümet, güzel işler yaparken, “İyi saatte olsunlar” devreye girerek, Tansu Çillere verilmek üzere, Rahmetli Erbakan Başbakanlıktan istifa ettirilir.

Cumhurbaşkanı Suleyman Demirel, darbenin nasıl yapılacağını çok iyi bildiğinden, Anavatan Partısı genel başkanı Mesut Yılmaz’ı yeni hükümeti kurmak üzere görev verir.

Böylece, milletin iradesine modern sivil bir darbe ile el konmuştu.

O dönemlerde Kulu Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğünü yürütüyordum. Mevcut kadro ile birlikte başarılı bir çalışma ve yoğun bir fafaliyet içerisindeydik.

Başarılarımız, Milli Eğitimin müfettişlerinin denetlenmesi ile tesçillenmiş, ayrıca kaymakamlığın da taktiri  alınmıştı.

ANAP ve DSP koalisyon hükümetinin kurulması ile, 28 Şubat “Post Modern Darbesinin” ortaya koyduğu prensiplerine ters düşen idarecilere kumpaslar kurulmaya başlandı.

Öğretmenler günü kutlama programında, 8 yıllık kesintisiz eğitimin uygulamaları, başta İmam Hatip Okulu ve diğer Meslek Liselerine devam edecek öğrencilere zarar vereceğini ifade eden konuşmamızdan dolayı soruşturma neticesinde görevden alınarak sürgün edilmiştim.

Görevimde başarısız olduğumu, müdürlükten alınmam gerektiğine karar verenler, başarıları tesçilleyen aynı görevlilerin olması, “1000 yıl” sürecek darbe mantığının tezahürünün ifadesi.

Ülkenin gelişmesini geciktiren zihniyetlerin, ülkenin kaderini ele alma fırsatını vermemek üzere, “Güç zehirlenmesi” hastalığına kapılmadan, ihlasla çalışmak dua ve dileğimiz olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Mutluoğlu Arşivi
SON YAZILAR