Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Küresel stagnasyon

Küresel stagnasyon

Tüm ekonomilerin, tam anlamıyla küresel piyasaların etkisi altında hareketli süreçten geçtiği bir dönemi yaşıyoruz. Bu dönemin başlıca aktörleri, önem sırasına göre Çin ekonomisindeki yavaşlama, petrolün değerindeki volatilitenin bir türlü önlenememesi yanı sıra kısa ve orta vadede belirsizliğin süreceğine yönelik beklentilerin hakim olması, terörün küresel ölçekte etkinlik kazanmasına bağlı olarak ekonomik dengeleri ciddi olarak sarsması, 2015 Mart ayından itibaren enjekte edilmeye başlanıp önce 2016’ya kadar süreceği sonrada gerekirse hem sürenin ileriye doğru ötelenebileceği hem de miktarın artırılabileceği belirtilmesine rağmen EURO Bölgesi piyasalarının bir türlü istenen düzeyde canlanamaması, FED’in faiz artırım uygulamasına geçtikten sonra bütünsel olarak bakıldığında ABD ekonomi verilerinin istikrarlı seyir sürecini yakalayamaması, Japonya’nın reel ve finansal ekonomisini geliştirmek ve enflasyon oluşturmak adına uygulamaya koyduğu tüm politikaların beklenen sonucu vermemesi üzerine negatif faiz uygulamasına geçmesi ve bazı Avrupa ülke Merkez Bankalarının da bu politikayı takip etmesi şeklinde sıralanabilir.

          Ortadoğu merkezli terör faaliyetlerinden görünürde hem yakınan hem de terörü körükleyip sonuçlarından adeta cenaze evinde düğün yapma misali ekonomik, coğrafi ve siyasi rant devşirme derdine düşmüş ABD ve Rusya’nın dümen suyuna girmiş İran, Suriye ve Irak’ın sergilediği reflekslerin yansımasının, başta bölge ülkeleri olmak üzere dünyayı tehdit etme potansiyeli günden güne artmaktadır. Bu şartların geçerliliğini sürdürdüğü günümüzde, hiç bir ülke ekonomisinin istikrarlı büyüme ve kalkınma trendi yakalaması gibi değişiklikler gösterip buna uygun tepkiler vermesi uzak olasılıktır. Beklenti, uzun dönemde küresel ekonominin büyüme hızının yavaşlama sürecinin devam edecek olmasıdır. Bundan dolayı uluslararası finans kurum ve kuruluşları da küresel büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize etti, örneğin IMF 2016 büyüme tahminini % 3,6’dan % 3,4’e, 2017’yi ise %3,8’den % 3.6’ya düşürdü. Gelişmekte olan ülkelere dair aynı dönemler için büyüme oranları 0,2 puan düşülerek %4,3 ve % 4.7 olarak açıklandı. Herkesin bildiği gibi büyüme oranları ve düşüp yükselmesi sebep değil, sonuçtur. Günümüzde küresel büyüme hızının düşmesi durumunda ilk akla gelen, üretim ekonomisi dediğimiz reel ekonominin finansal ekonomi karşısında, nispi ağırlığının azalmasıdır. Dünya ekonomisinde finansal sektör lehine reel ekonominin hakimiyetinin azalması, üretim düzeyinin düşmesine bağlı olarak istihdam oranının da gerilemesi sonucunu beraberinde getirecektir. Sarmal etkileşim şeklinde işsizliğin artması, sırasıyla gelirin, dolayısıyla tasarrufların ve yatırımların ülkelerin GSYİH’ya oranının küçülmesine yol açacaktır. Ekonomi yazınında teorik olarak anlatılan durumun örnek uygulaması, günümüzde aynen gerçekleşmektedir. Üstelik durgunluğun (stagnasyon) Çin gibi dünya GSMH’sının tek başına yaklaşık %20’lik kısmını oluşturan bir ülkede ortaya çıkması, dünya ekonomisini etkilediği için geleceğe yönelik karamsar düşüncelerin temelini meydana getirmektedir. İlave olarak Rusya ile Suudi Arabistan’ın petrol arzını Ocak seviyesinde tutmak üzere anlaşmalarının, petrol fiyatlarının başını yukarı doğru kaldırıp tam enflasyon ortamı oluşturması beklenirken, ABD merkezli ambargo kuşatmasından yeni kurtulan ve petrol piyasasından daha fazla pay kapma hedefini ortaya koyan İran’ın arzı düşürmeyeceğini açıklaması, petrol fiyatlarının yönünü tekrar aşağıya döndürüp enflasyonun oluşma beklentisini başka bir bahara erteledi. Japonya ile EURO Bölgesi ekonomilerinin büyümesiyle ilgili verilerin (enflasyon ortamının oluşturulamaması, imalat sanayinin küçülme sürecine girmesi) olumsuz sayılabilecek derecede gerçekleşmesi, Avrupa Merkez Bankası’nın da negatif faiz uygulamasına geçebileceği ihtimalini yükseltti.

          Küresel piyasaların istikrarlı büyümesinin sağlanması, gelişmekte olan ülkelerin iktisadi ve sosyal alanlarda yapısal reformları uygulamaya koyup, gelişmiş ülkelerin inovasyon temelli ileri teknoloji yapılarına entegre olmasıyla doğru orantılıdır. Toptan istikrarlı büyümenin ortaya çıkması, global bir köy haline dünyamızda tüm ülkelerin birbiriyle etkileşim içinde olmalarını gerektirmektedir. Aksi takdirde ekonomilerin durgunluktan kurtulup işsizlik oranını düşürmeyi başarmaları uzun zaman alırken, aksine küresel ekonomideki durgunluğun tüm ülkeleri etkilemesi ise kısa sürede gerçekleşmektedir. Bu etkileşimi asgari zararla atlatmak hatta fırsata çevirmek için, ülkemiz hükümeti tarafından önceki eylem planlarına ek olarak “2016 Turizm Acil Planı” açıklandı. Buna benzer söz konusu planların, kısa dönemli sonuç getiren, belli sektörlere ancak pansuman çözümler sağlayan unsurları bünyesinde barındırdığı unutulmamalıdır. Ekonomimizi canlandırmaya dönük sektörel bazlı eylem planlarının, makinenin dişlileri gibi birbiriyle uyumlu şekilde kurgulandığı zaman, genel ekonomi politikalarına da olumlu katkı yapacaktır.

          Gelişmekte olan ülkelerin ekonomi ve istihdam sorunlarının çoğu, ülkemizle benzerlik göstermektedir. İstikrarsız büyüme, enflasyonun düşürülememesi, genç işsizlerin fazlalığı, beşeri sermaye niteliğinin düşüklüğü, eğitim kalitesinin yetersizliği, yapısal iktisadi reformların siyasi gelecek uğruna kurban edilmesi, istihdam potansiyeli yüksek sektörlerin yeterince desteklenmemesi, iç terör ve jeopolitik risk dinamiklerinin devam etmesinin üzerine başkanlık sistemi ve yeni anayasa hazırlanması sürecinin meydana getirdiği siyasi gerginlik, ekonomimizin durgunluk temelli sorunlardan kısa sürede kurtulmamızı zorlaştıracaktır. Bu sorunları milletçe çözelim, refah düzeyimiz hep birlikte yükselsin, değil mi?

 

          Soru: Her Rezerv Para, Konvertibl Para mıdır? Neden?...

          Sözün Gözü: Günümüzde doğru olmak olay tersi ise kolay, tercih senin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR