Sıtkı Yonca

Sıtkı Yonca

AŞK DEYİNCE

AŞK DEYİNCE

                 Her tutkumuza bir aşk anlamı yüklüyoruz. Araba aşkı, futbol aşkı, parti aşkı, para aşkı v.b. Bilincimize bakarsanız bunlar tali aşklardır ama karşılıklı cinsler arasında ki erotik ilişkiye de aşk denilmesi bir türlü içime sinmiyor. Hele buna temel aşk muamelesi yapılması(nikah hariç)kirliliğe gerçek aşk çağrışımından yararlanarak safiyet kazandırmak hedefleniyor gibi geliyor bana. Yani kibarlık perde olarak kullanılıyor.

                Eflatun,  Devlet isimli eserinde ihtiyar Kephalos’a  bir hatıra naklettirir. Kephalos  ‘’Sophokles’le beraberdim, biri gelip ona aşkla aran nasıl hala kadınla münasebette  bulunabiliyor musun diye sordu. O da sus arkadaş, ondan kurtulduğuma bilsen ne kadar seviniyorum, sanki deli ve zalim bir efendiden yakamı sıyırmışım  sözünü o gün doğru bulduğum gibi bugün de doğru buluyorum’’ diyor.(Eflatun-Devlet-sf.10 Star Medya Yayıncılık)  

                Batı düşüncesini derinden etkileyen Eflatun gibi bir düşünürün hele de bir ihtiyarın şahsında aşkı, bu zaviyeden ele almasını Rönesansı tanıdığım için yadırgamadığımı itiraf edeyim. Çünkü,  Batıda  sahneye çıkan ve bazı araştırmacılara göre dört safhada incelenen Rönesansın ilk safhası dil ve edebiyat alanındadır. Bazı tarih felsefecilerine göre, Ortaçağla Yeniçağ arasında bir geçiş dönemi olan Rönesansın dil ve edebiyatçıları, Eflatun felsefesini yeniden yorumlamış ve Latince bilmenin kişiye bir statü kazandırmasına öncülük etmişlerdir. Yani Rönesansı hazırlayan faktörler arasında, Platonizm/Neo Platonizm akımının etkisi  büyüktür.

                 Konu dışına çıkma pahasına şuraya bir parantez açayım. Rönesansı hazırlayan sebepler arasında Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra sanatçı, yazar ve düşünürlerin İtalya’ya göç etmeleri  sayılırdı  eski lise kitaplarında.(Şu anda ki durumu bilmiyorum. İncelemedim.) Bu, İslam’ın kültüre ve sanata değer vermediği  saplantısına takılmış bir maskeydi. O zaman kilisenin ağır baskıları karşısında bunalan Avrupa’da, Rönesansı hazırlayacak kültürel birikim mi vardı ki; göçmenler, onu hazırlayıcı sebep olsun? Buna neden inanayım?

                Konuya dönelim. Eflatun, aşk deyince şuurunun ilk boğumunda, kadınla münasebeti anladığını; üstelik  bir ihtiyarın hatırasını kullanarak ifade ediyor.

                Rönesans yazar, düşünür ve sanatçıları, Eflatun’un bu aşk anlayışını insan fıtratında ki varlığından dolayı bay pas etmeleri düşünülemeyeceğine göre, bireysel özgürlük adına ruhun varoluş sınırlarını zorlayarak, bugünkü Batı dünyasının erotik çağa ulaşmasının  en büyük sorumlularıdır. Klavuzu karga olan, kanarya gibi ötecek değildi ya.

                Transistörün icadıyla da(1947) Yakın Çağ kapanmış,  Erotizm Çağı başlamıştır. Rönesansın sonuç olarak getirdiği Nihilist Batı’nın ve Epiküryen büyük sermayenin red ettiği ölüm sonrası diriliş öldürülünce dünya cennetini(!)yaşamaktan başka seçenekleri kalmamıştı. Evimizdeki bilgisayar ekranlarının reklamlarına bile bakınca Madam Bovary’nin  Emma’sı çok masum(!)kalmıyor mu?

                 İman edenin aşkını, aşkın kendisi bile tanımlayamazken  benim ne haddime aşkı tanımlamak.  Osman Uzunkaya kardeşim gazetemizde Hac hatıralarını anlatırken Aşk, Özlem ve Ötesi diyor ya. Hah!. .Aşk tam o ötenin de az ötesindedir. Yani N.Fazıl’ın ifadesiyle Mekke-Medine arası yollar/Çizik çizik hasret yarası yollar/Her noktası bir başlangıç/Git gide Allah’a varası yolların sonundadır aşk.

                 Batı ile Doğunun aşkı birbirine ne kadar benziyor değil mi(?!) Bir de kültür, Doğu ile Batı sentezi demezler mi? İroni mi yapıyorlar dersiniz? Selamlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi
SON YAZILAR