Sıtkı Yonca

Sıtkı Yonca

Yazarlar yazdıklarını yaşar mı?

Yazarlar yazdıklarını yaşar mı?

                Prof. M.Fuat Köprülü’nün, Edebiyat Araştırmalar’ında ‘’hayat ile eser arasında bağ ekseriyle sahtedir.Eserlerinde en kuvvetli ahlak anlayışlarına rastladığımız ne kadar sanatkar yahut ahlakçı vardır ki,ferdi hayatında o anlayışlara uymaktan tamamen uzak durur’’ hükmüyle, halk edebiyatını göklere çıkardığı halde Süleyman Çelebi’yi ‘’sarımsakzade’’ diye hafife alarak Mevlid-i Şerif’i  ‘’halk lisanıyla yazılmış basit bir eser’’ diye tanımlayan davranışı arasında sahte bir ilişki olduğu açık.

                 Köprülü’nün, yaptığı  tespitin kendi düşünce sisteminde görünüyor olması insanı üzerken samimiyetini sorgulamaya izin veriyor veAli EmirÎ’nin‘’sabık lise mezunuKıblelizade’’’hükmüne başka anlamlar yüklememize sebep oluyor. Sahi, Sabahattin Ali ‘’tipik Bizanslı Köprülü’’ ifadesini sadece sevmediği için kullanmış olabilir mi? Gerçekten lise mezunu olup prof. Üstelik ord. takviyeli bir ilim adamımız başka  yok  bildiğimiz kadarıyla.

                 Tevfik Fikret’le, Mehmet Akif arasında ki Tarih-i Kadim ve Zangoçluk tartışmalarında Fikret’i kibarca kollayarak,Akif’de seviyeyi düşüren, 1924 yılında yazdığı ‘’Milli Tarih’’ kitabında  Sultan Abdülhamid ve Osmanlı Padişahlarını zalim, gaddar olarak niteleyen Köprülü’nün,1928 de günah çıkarırcasına ‘’Hristiyanlaşma Hadisesi ve Kültür Buhranı’’ yazısıyla Avrupaianlamda çağdaşlaşmayı eleştirisi arasında bir sahtelik var ama nerede ve ne kadar?

                Bazen, dini Reform Taslağı Komisyonu Başkanıykenyazılı olarak sundukları dört öneriden ikincisi (Ezanın Türkçe okunması) 5 Şubat 1932 de uygulamaya konulması örneğinde olduğu gibi yazıyla eylemi  örtüşür(!) ama Köprülü adına yazık denecek bir gelişme olarak. Ali EmirÎ,Kıblelizade derken oturduğu köşk sofralarını kast ediyorsa, bu kez Köprülü haklı(!) demektir.

                Menderes tarafından Dış İşleri Bakanı yapılır ama ‘’Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur’’ sözü çok tepki aldığı için görevden alınır. 1960 ihtilalinden sonra Mahkeme Başkanı Salim Başol’un ‘’Menderes hakkında  ne diyorsunuz?’’ sorusuna ‘’tanımıyorum’’ diye verdiği cevapda Köprülü’nün kendi hükmünde samimi (!) olduğunu ispat etmek için yeterlidir.

                Fransız romancı Balzac’ın, bitirdiği romanının kahramanı ölmüştür. O sırada içeri giren bir dostu,Balzac’ı romanın üzerine kapanmış ağlarken bulur. Dostu sebebini sorar. Balzac, öldü der. Dostu tekrar sorar; kim öldü? Romanın kahramanı cevabını alan dostu hayretle: İyi ama onu sen öldürdün madem öldürmeseydin  deyince;Balzac, insanların kaderini değiştiremezdim ki, cevabını verir.

                Düşüncenizde samimiyetiniz yoksa yazınızda samimiyet niçin olsun? Hayalindeki roman kahramanına duyduğu saygı kadar düşüncenize saygınız ve samimiyetiniz yoksa neden yazıyorsunuz ki? Sizin yaşantınızı neden merak edelim? Nasıl yaşadığınızdan bize ne?

                Halk edebiyatını  (ki Cemil Meriç’e göre dünyanın hiçbir yerinde böyle bir edebiyat tanımlaması yoktur)göklere çıkarıp sonra da Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerifi’ni  ‘’halk lisanıyla yazılmış basit bir eser’’ kabalığıyla hafife almak (daha ağırına edebimiz müsait değil) hafifliktir. Selamlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi
SON YAZILAR