Sıtkı Yonca
Sıtkı Yonca Biri korkak ve sahtekar, diğeri riyakar ve samimiyetsiz

Biri korkak ve sahtekar, diğeri riyakar ve samimiyetsiz

         Okumaktan sıkılıp bunaldığım zaman internet ortamında haber videoları izleyerek dinlenmeye çalışırım. Avrupa Parlamentosu ile ilgili haberleri izlerken Mart 2016 tarihli bir videoya takıldı gözüm. Alt yazı olarak şöyle diyordu:

         Avrupa Parlamentosunda, AB-Türkiye zirvesiyle ilgili düzenlenen oturumda, Yunanistan Altın Şafak Partisinden Eleftherios Sinadinos ‘’Türk köpek gibidir. Vahşi görünür ama düşmanla karşılaşınca kaçar. Türklerle mücadele etmenin en kolay yolu kararlı olmaktır’’ deyince AP Başkanı Martin Schulz, Yunan vekilin sözlerinin Avrupa değerleriyle örtüşmediğini söyleyerek oturumu terk etmesini istedi.’’

         Yunalı parlamenterin kendi sıfatıyla bütünleşen köpek ve korkusunun altındaki asli değer; Türk korkusunun kendisidir. Bu korku kendisine acı verdiği için ‘’Türk’ün, düşmanla karşılaşınca kaçtığı’’ cümlesiyle, kendilerinin cesurluğunu çağrıştırarak rahatlamaya çalışırken, Türklerle savaşmak istemediğinin de üstünü örtüp sahtekarlık yapıyor. Son cümlesi de Avrupa Parlamentosu üyelerine sitemden başka bir şey değildir.

         Zaman zaman AB’nin, Türkiye’ye karşı iki yüzlü politikalarının genel bir AB politikası olduğunu bildiği için yalnız bırakılabileceği endişesiyle,  kendilerinin de AB çıkarları uğruna terkedilmemesi ricasıyla Türklere karşı bizim yanımızda  olduğunuza dair kararlı bir duruş sergileyeceğinizden emin olmak istiyoruz diyor aslında.

         Martin Schulz’un, Yunanlıyı oturumdan çıkarmasını, öğrencisini çok seven öğretmenin yaramazlığı nedeniyle tek ayak üstünde durma cezası vermesine benzettim.

         Batı kültürü ve medeniyetinin(!) Yunan-Roma ve Hristiyanlık üçlü bileşenin eseri olduğunu bilmesek Martin  Schulz’a bravo diyebilirdik.

         Schulz bir kültürü, bir medeniyeti temsilen o kürsüde bulunuyor ve ‘’değerler’’ açısından temsil ettiği kültür ve medeniyeti tarih ve felsefe onun söylediği anlamda doğrulamıyor.

         Batı, Doğu’yu her devirde sadece sömürmek için tanımak ister; sadece metot değişikliği yapar ama amacını hiçbir zaman açıkta kullanmaz. Çünkü bu onun karakteridir değiştiremez. Bozdukları seküler dinin yapısı da buna izin vermez zaten. Yani  Batı ,Doğu’yu hep şimdilerde kullanmaz oldukları oryantalizmi bir perde bir maske olarak kullanır.

         Edward Said:

         ‘’Oryantalizm Doğu ile Batı arasında ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayalı bir düşünüş biçimidir. Oryantalizm Doğu ile uğraşan bir müessesedir. Doğu’yu tasvir eder, tedris eder, iskan eder, yönetir, kısacası Doğu’ya hakim olmak, onu yeniden kurmak, onun amiri olmak için Batı’nın bulduğu bir yoldur.’’(S.Keşif Kolu Oryantalizm sf.15-16) derken Batı’nın Doğu’ya bakışını genel ve  edebi bir üslupla tanımlamaya çalışır.

         Napolyon’un Mısır’ı fethinden sonra Batı’nın; Doğu insanına bakışı da netleşmeye başlar. Batı, Doğu’yu anlatırken bile kendisini; kendisi için anlatır.

         Oryantalist eserlerin çoğunda Doğu insanı için despot, sapık, şehvet düşkünü, geri zekalı, barbar, düşüncesiz ,hain ,çocuksu, ilgisiz, inisiyatif yoksunu, yaltaklanmaya hazır, entrikacı, kurnazlığa yetenekli acımasız  gibi ifadelere çokça rastlarsınız.

         Schulz’un AB değerleri dediği bu işte. Yunanlı’yı dışarı atarak şovunu yaptı ve AB değerlerinin üstünü örterek Türkiye hakkındaki iyi niyetini gösteriverdi!). Tam bir Batı şeytanlığı. Selamlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi