Buyurun linç sofrasına
Twitter’da eskiden bir güruh vardı. İlla eleştirecek linç edecek birini ya da bir konuyu bulur, her gün üstüne oynardı.
Şimdilerde herkesin evde kalması ile birlikte bu gruba yeni üyeler eklendi. Üyeler eklendi derken, baya bir genişledi. Eskiden bir konuyu günlerce konuşan adamlar, şimdi saat başı linç edecek yeni birini bulup o kişi hakkında ağıza alınmayacak laflar edebiliyorlar.
Nasıl bu kadar acımasız olunuyor inanın benim anlamam mümkün değil… Adeta bir gladyatör gibi kesiyoruz, öldürüyoruz, tehdit ediyoruz, hakaret ediyoruz ve tabi en önemlisi ahkam kesiyoruz.
Saldırı, hedef gösterme, aşağılama, küçük düşürme gibi saldırganca tutumları hem yapıyoruz hem de yapanları iğrenç bir gülüşle izliyoruz.
Klavye kullanmayı bilen herkes söz hakkına sahip…
Klavye kullanabiliyorsa bonus olarak farklı farklı tecrübeler yükleniyor kendisine sanki… Yeri geliyor doktor oluyor, yeri geliyor milletvekili, yeri geliyor mühendis, kimyager, astronot, mimar, öğretmen herşey herşey… Twit attığımız konuda en bilgili biziz. Yargı dağıtıyoruz. Yerin dibine sokuyoruz. Hele bir de fake hesaptan yapıyorsak bunu değmeyin keyfimize… İstediğimizi yazıyoruz o maskenin altından…
Özellikle koronavirüs Türkiye’de ilk ortaya çıktığında bir hesabın yaptığı paylaşım beni şok etmişti. Hesabın sahibi; “Ölümcül risk taşıyan bu virüsü kime bulaştırmak isterdiniz” diye bir soru yöneltmiş. Altındaki binlerce yoruma girip baktığımda gerçekten insanlık adına büyük bir hayal kırıklığına uğradım… Kimleri kimleri yazmışlar. En yakınındakini yazanlar, devlet içinden birilerini yazanlar, sadece televizyonda gördüğü bir sanatçıyı bile yazan vardı. Elbette böyle yazıldı diye bulaşacak değil ama bu nefret kusan zihniyet benim kanımı dondurmaya yetti.
Twitter taglerindeki paylaşımları görüp sağlıklı kalabilmek mümkün değil!
Ama bunların yanında en başta değindiğim şahısları linç etme konusu beni fazlasıyla ürkütüyor. En basit bir yarışma programındaki kişiyi ya da kendi alanına yıllarını vermiş bir bilim insanını linç etmek bizim için günlük rutine dönüştü. Biri hakkında linç twitleri atıyoruz, atıyoruz, atıyoruz… Onu Türkiye gündemine oturtuyoruz. Şöyle bir eserimize bakıyoruz. Kendisi hakkında yazılanları nasıl bir psikoloji ile okuduğunu bilmeden o kişiyi bir köşede bırakıp yepyeni birini linçlemeye geçiyoruz.
Doğruymuş yanlışmış hiç mi hiç umrumuzda değil!
Hakkına konuştuğumuz konunun gerçekliğini araştırmıyoruz bile… Onunla ilgili açılan tagde gördüğümüz bir kısa video ya da yazı bizim bilgi sahibi olmamız için kâfi…
Evde kalma sürecinde her gün daha da iğrençleşiyoruz. “Daha ne tür bir aşağılama olabilir” dememize gerek yok. Her an Twitter bizi şaşırtmaya devam ediyor. En son Habertürk’teki bir programla alakalı atılan ve oradaki kişilerin yüzünü kızartacak twitler günlerce gündemde kaldı. Hele moderatörün mecbur kalıp açıklama yapmasına o kadar üzüldüm ki…
Sosyal medya resmen bir bataklığa dönüşüyor.
Twitter’daki bu insan avı seneler önce Black Mirror adlı dizinin Sosyal Linç bölümünde o kadar ürpertici anlatılmıştı ki…
Bu bölümü o zaman izlediğimde çok uzak bir ihtimalken, şu an dünyanın bulunduğu durum bu tarz distopik konuların bize yavaş yavaş yaklaştığını gösteriyor aslında...
O yüzden bu bölümü izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Twitter’da tıpkı şimdi yaşadığımızın benzeri linçlerin nasıl meydana geldiğini ve oluşan nefret havasını anlatıyor dizi… Bu kişilerin sırf hedef olduğu için vahşice öldürülmesi de diziyi izlerken kanınızı donduruyor. Ben şu süreçte bir kez daha izledim bu bölümü ve ilk izlediğimle şimdi arasında büyük bir duygu karmaşası yaşadım.
Koronalı günlerde artık hiç bir şeye olmaz diyemediğimiz için bu diziler bize sanki geleceğin dünyasının iç karartıcı halini gösteriyor… Ne dersiniz?