Sıtkı Yonca

Sıtkı Yonca

Din ve ilim bağlantısı

Din ve ilim bağlantısı

            Yazılarımızdan birinin altına, değerli kardeşim ve meslektaşım Ömer Akuysal ‘’din ve ilim bağlantısını yaz da okuyalım’’ notunu düşmüş. Ülkemizde bunca değerli ilahiyatçı ve akademisyen hocalarımız varken haddimi aşmak istemem. Onların affına sığınıyoruz.

            Bir yerden başlamak gerekirse, kullandıkları metodun sinsiliğine rağmen Fransız felsefesinden etkilendiğimiz için  17. yy. rastyonalistlerinden başlamayı uygun buluyoruz. 

            Mucize’den hoşlanmaz Fransız rastyonalistleri. Çünkü  tabiat kanunlarını tersyüz  eden mucize, geniş halk yığınlarını iğfal ediyor onlara göre. Peki bu yığınları, bu batıl itikatlardan kurtarmak için ne yapmalı? Mucize üzerinden yürünebilir mesela ama çok dikkatli davranmalı, cepheden saldırmamalıydı.

            Mucize ve benzeri itikatların temellerinde, kendilerine göre üç yanlış tespit ettiler. Otorite, çoğunluğun teslimiyeti ve alışkanlık. (Kur’an,tek otoritenin Allah olduğunu beyan eder.’’Kur’an’ın Dört Temel Terimi’’ Mevdudi sf.33’’)

            O halde önce otorite değişmeli(!)

            Nihayet Journal des Savants’ın 1 Ocak 1681 tarihli sayısıyla fırsat yakalanmıştır.

             Haber şu:

            ‘’Herkes kuyruklu yıldızdan bahsediyor. Astronomlar yıldızın seyrini takip ediyor. Halk da bunun değişik belalara işaret olduğunu söylüyor.’’

            Bu haber üzerinden dinle bağlantılı çok uzun tartışmalar yapılır.

            Fakat Pierre Bayle’nin başını çektiği rasyonalist filozoflar, kuyruklu yıldızda aranan kehanet gibi batıl inançların, paganistlerden Hristiyanlığa girmiş olabileceği savını işleyerek, hem din eleştirisine yumuşak geçiş yaparlar; hem de  hürriyet için  gerçek otoritenin akıl olduğunu devreye sokarlar.

            Son noktada rasyonalistler ‘’ Mutlak hiçbir otorite olmadığı  gibi şeytan da yoktur. Mucize diye bir şey de olamaz. Tabiat üstü bir şey ve aklın çözemeyeceği hiçbir sır yoktur,’’ gibi argümanlarla açıktan tanrıtanımazlıklarını ilan ederler.

             Zaten yola çıkarken gizledikleri hedef buydu aslında. Halktan çekindikleri için yolu uzattılar o kadar.

             Biz,  Batı felsefesini deneysel ilimlere akılla katkıda bulunurken, onu olumsuz yönde etkileyip ana  kaynağından(din) koparılmasına yardımcı bir zihinsel faaliyet olarak düşündüğümüz için değerlendirmeye aldık.

             Din-ilim bağlantısının Türkiye’de bütün dallarda sağlıklı olduğunu da,  düşünmüyoruz. Mesela 21.12.2019 tarihinde İSAR Vakfı tarafından 6 ülkeden 400 bilim adamının katılımıyla düzenlenen ‘’Tıbbi Konularda Fetva Verme Metodolojisi ve Zorluklar’’ konulu bir sempozyumu, daha başlamadan marjinal bir gazete, ‘’Şeriat Çalıştayı’’ başlığıyla güya bilimdışı bir sempozyum imasıyla sunmuştu  okurlarına. TTB konuyla ilgili yayınladığı bildirinin son paragrafında (katılımcıların çoğunun tıp doktoru olduğunu bildiği halde) ‘’TTB olarak toplumun sağlık hakkını ve demokratik  hukuk sistemini yok sayan gericileşmeyi’’ gibi çok bilimsel(!)  bir tespit yaparak bu anlayışla mücadele edeceğini duyuruyordu.

            Gazete manşeti yok hükmündedir, geçiyorum. Fakat ilmi varlığının tek sebebi olan insanın vicdanında, çok özel bir saygınlığı olan din gibi bir değeri, böyle patavatsızca karşılayan TTB’ni tıp örgütlenmesi olarak düşünürken duraksıyoruz. 

            Sonuç olarak, kendisinin de zaten ilmi olan dinin, ilimle sorunu yoktur. Bazı, insanla sorunu olan ilim adamı etiketli bağnazların dinle sorunu vardır. Selamlar. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi
SON YAZILAR