Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

En Büyük Duâcım Hakk’a Yürüdü

En Büyük Duâcım Hakk’a Yürüdü

Bugüne kadar Hakk’a yürüyen Müslümanlar hakkında birçok yazı yazdım. Annem hakkında yazı yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda çok zorlandım. Kolay değil insanın annesi hakkında yazı yazmak. Nutkum tutuldu.. Kelimeler boğazıma dizildi. Elim bir türlü bilgisayarın tuşuna dokunamadı.

Evet, sevgili validemi anlatmak istiyorum ama onu anlatmaya kelimeler kifayet etmiyor. Yıllar önce babam vefat etmişti, şimdi de annem. Artık öksüz ve yetim kaldık. Anne, gerçekten bir dayanak, insanın zorda kaldığında  kendisiyle hasbihal edeceği, danışacağı bir güven kaynağı.. Artık onun dâru bekâya rihleti bir yanımızı da çökertti. Sanki kendimizi bir boşlukta hissettik. Her şeyden önce duacımızı kaybettim. Ne zaman telefonla ya da yüz yüze görüşsek sürekli dua ederdi,  hem bana ve hem de kardeşlerime.. Artık dua kapımız kapandı. İnşallah onun amel defteri hiç kapanmaz.

Annem, ümmî bir hanımdı. Okuma-yazması yoktu. Fakat çocukluğumdan hatırlarım, annemi yetiştiren anne annem dinine-diyanetine çok bağlı, mazbut bir yaşantıya sahip, babası hoca olduğu için dini bilgisi çok güçlü bir kadındı. Rabbim ona da rahmet etsin. Çocukluğumuzda bize namaz sure ve dualarını o öğretmişti.  Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-necât adlı eserini baştan sona ezbere bilir, biz torunlarına da makamlı bir şekilde okurdu. Özellikle bu eserde yer alan hikayeleri dinlerken çok etkilenir ve duygusal bir havaya kapılırdık. Merhamet, şefkat, adalet ve yardımlaşma gibi değerlerin önemi ta o günlerde zihin dünyamıza yerleşmişti. İşte annem okur-yazar değildi ama  namaz sure ve dualarını, mü’mine bir kadın olma ahlakını ve mazbut bir hayat yaşama biçimini ilk öğretmeni olan annesinden almıştı.  Benim kendisini fark ettiğim andan itibaren namazlarına müdavim, helal ve harama çok dikkat eden, çocukları üzerinde titreyen bir anne modeliydi.

Ben  beş  sıfır mağlup doğan bir çiftçi ailesinin  çocuğuyum.  Öyle varlıklı bir aileden gelmiyoruz. Buna rağmen, annem-babam bizim yetişmemiz için kendileri yemedi bize yedirdiler, kendileri belki yeni elbise giymedi bize giydirdiler, kendileri muhtaç yaşadılar evlatlarımız  kimseye muhtaç olmasın diye harçlıklar gönderdiler. Hep dua ettiler. Bizler onların dualarını gönlümüzde hissettik. Onların nefesleri, içimizi aydınlattı. Onun için “ana gibi yâr, Bağdat gibi diyâr” olmaz demişler. Yine erenler: “Ana baş tâc imiş, her derde ilaç imiş/ bir evlat pîr olsa da anneye muhtaç imiş” demişler. Artık o aramızda değil.. Onun için şimdiden hayatımızda bir boşluk oluştu, güçlü bir yanımız çöktü.. O, ders vererek dünya imtihanını tamamladı, ahiretin ilk durağına adım attı. İnşallah Rabbim onu yalnız bırakmamıştır. Çünkü vârislerin en hayırlısı O’dur. Yine güven, yakınlık ve müjde kaynağı O’dur.

Her vefatın bir sebebi vardır. Annemin vefat sebebi de “çoklu organ yetmezliği”dir.  O, ölümün soğuk yüzünü hissetmeye başladığı zaman, hastanedeki yatağında ayrılık vaktinin yaklaştığını hep söylerdi. Çok şükür sürekli bizler için memnuniyetini belirtti ve hayır dualarını dilinden eksik etmedi. Son anlarına kadar aklı başında idi. Hala son anında bile mahrem yerleri görünmesin diye bir eliyle üzerini ve başını  örtmeye çalışıyordu. Çünkü o, bir iffet ve haya abidesiydi.. Giderken bile bize ders veriyordu. Ben onu teselli etmek adına, “bak anne vefat bir yok oluş değil, mekan değiştirmedir. Ana rahmi bir mekandı, oradan dünya denilen bir mekana geldik, buradan da ahiret adı verilen bir mekana geçiş yapacağız. Bizden önce oraya giden babam var, abim var, senin annen baban, teyzelerim, halalarım var.. Onlar karşılayacak bizleri..  Rabbim sana sağlıklı bir ömür versin. Burada bizler varız. İnşallah yine huzurlu bir şekilde yaşamaya devam edeceğiz. İnsan hasta olunca hemen ölmez. Kimin öleceğini yüce Allah bilir. Nefes bitmişse, gideriz, ama yaşamak mukadderse devam ederiz.” O, evladım ben gittikçe sağlık bakımından geriye gidiyorum. Elbette Rabbimin takdiri ne ise o olacak, ama biz iyi bir kul olamadık, ona üzülüyorum, diyordu.

Üç ocak iki bin yirmi bir tarihinde saat on beş onda mütevekkil bir eda içerisinde Rabbine ruhunu kelime-i tevhit okuyarak teslim etti. Onun birçok rahatsızlıkları vardı. Covid-19 hastalığına yakalanmaması için çok dikkat ettik ve gayret gösterdik. Buna rağmen Rabbim başka bir şekilde onu çağırdı. Biz ondan razıyız, inşallah Rabbim de ondan razı olmuştur. Rabbimden niyazım:  “Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan, Sen O’ndan razı, O da senden hoşnut olarak rabbine dön, Böylece has kullarımın arasına sen de katıl, cennetime gir” (Fecir 27-30) denilen kullar arasına annemin de girmesidir. Onu çok özleyeceğiz.

Annemin Hakk’a vuslatı münasebetiyle Mekke’den Kosova’ya, Medine’den Batı Trakya’ya, Avrupa’dan Asya’ya, kısaca yurt içinden yurt dışına varıncaya kadar bizleri yalnız bırakmayan taziyelerini bildiren, bizzat cenaze merasimine katılarak acılarımızı paylaşan kardeşlerimize, büyüklerimize, dostlarımıza ve akrabalarımıza çok teşekkür ediyorum.

“Ey Rabbimiz! Beni, anamı ve babamı ve bütün mü’minleri hesap gününde bağışla.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi
SON YAZILAR