Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Gayr-i Müslimlere Rahmet Dilemek

Gayr-i Müslimlere Rahmet Dilemek

Bugün dünyamızda Keşmir, Filistin, Doğu Türkistan, Arakan gibi coğrafyalarda zulme uğrayan Müslümanlar vardır. Dünyada dinine, diline ve ırkına bakmadan sırf insan haklarını önceleyen birçok vicdanlı insan yaşamaktadır.  Bunlar “hakkı” savunma ekseninde zulme uğrayan birey ve toplumların yanında zâlimlerin karşısında direniş göstermektedirler.

Dünyada insan hakları aktivistlerden birisi Amerikalı Rachel Corrie’dir.  16 Mart 2003’te Rachel, zulme uğrayan Filistin’deki Gazze şeridinin Refah kentinde Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını engellemek için kendisini İsrail askerlerinin buldozerlerinin altına atmış ve ezilerek katledilmişti.

 Bir başka kahraman da Filistin davasını dünyaya duyuran el-Cezire televizyonu Kudüs muhabiri seçkin gazeteci Şîrîn Ebû Âkile’dir. O da yıllardan beri işgalci İsrail askerlerinin zulümlerini dünyaya duyuruyordu. Nitekim geçtiğimiz günlerde haksız yere işgalci İsrail askerleri tarafından vurularak öldürüldü.

 Özellikle İslam dünyasında değişik platformlarda Rachel Corrie ve Ebû Âkile gibi haksız yere öldürülen ancak Müslüman olmayan kimseler için  “Allah rahmet eylesin” demek caiz midir? şeklinde  tartışmaların yapıldığına şahit oluyoruz.  Bu konu ile ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bir fetvasını vermek istiyorum:  

“Gayrimüslimlere rahmet okumak ve istiğfar etmek, onların yaşarken inkâr ettikleri Yüce Allah’tan onlar adına af dilemek anlamına gelir. İslam inancına göre herkes Yüce Allah’a ve dinine inanmakla mükellef olduğu için kişinin kendi ameli esas kabul edilmiştir. Bir kimse hayattayken iman etmeyip küfür üzere öldükten sonra başkalarının onun için yapacağı dualar geçersiz olur ve ona herhangi bir faydası dokunmaz.

Nitekim birçok âyet-i kerimede inkâr üzere ölen kâfirlerin onlara af dilense bile affedilmeyecekleri belirtilmiş (Nisâ, 4/18, 48; Tevbe, 9/80) ve onlara istiğfar edilmesi yasaklanmıştır. Diğer taraftan “Resûlullah (s.a.v), amcası Ebû Tâlib ölüm döşeğinde iken ona ‘La ilahe illallah’ kelimesini telkin etmiş, iman etmemesi üzerine, ‘Allah’a yemin ederim ki, senin için af ve mağfiret dilemek bana yasaklanmadığı müddetçe, senin için muhakkak Allah’tan mağfiret dileyeceğim” (Buhârî, Cenaiz, 79) buyurmuştur. Bu olay üzerine “Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, —yakınları da olsalar— Allah’a ortak koşanlar için af dilemek, ne Peygambere ne de müminlere yaraşır” (Tevbe, 9/113) âyeti inmiştir.

Başka bir rivayette ise Hz. Peygamberin (s.a.s.), münafıkların başı sayılan Abdullah b. Übey b. Selûl’ün cenaze namazını kıldığı, akabinde ona rahmet dileyeceğini ifade ettikten sonra “Asla onlardan ölen birinin namazını kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe, 9/84) mealindeki âyetin nazil olduğu belirtilmektedir (Buhari Cenaiz, 83). İlgili âyetlerden hareketle Müslüman bir kimsenin, gayrimüslim olarak ölen bir kimseye istiğfar etmemesi ve rahmet dilememesi gerektiği, böyle bir cenazeyle karşılaştığında da nazik cümlelerle taziye dileğinde bulunması ve kalanlara sabrı tavsiye edip teselli vermesinin uygun olacağı anlaşılmaktadır.”

Sonuç olarak, Müslümanlar sadece taziyede bulunmak ve teselli vermek gibi insanî amaçlarla gayrimüslimlerin cenaze törenlerine katılabilirler. Ayrıca, dinine ve kimliğine bakmadan insan hakları alanında mücadele veren insanların yanında yer almak bir erdemliliktir.  Gerisini Yüce Allah’ın merhametine havale etmek en doğrusudur. Mahkeme-i kübrâda karar verecek olan Rabbü’l-âlemîndir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi
SON YAZILAR