Senan Kazımoğlu
Senan Kazımoğlu Gazze’de Katliam, Türkiye'de Kutlama

Gazze’de Katliam, Türkiye'de Kutlama

26 Mayıs günü dünyada ve Türkiye’de birçok şey yaşandı. Dünyaya baktığımız zaman, özellikle İslam dünyasında, İsrail’in daha önceden BM ve ABD tarafından “güvenli bölge” ilan ettiği Refah’ta yeni bir katliam yaptığı haberleri geldi. Evet, katil İsrail, daha önceden “güvenli” diye insanları yönlendirdiği yere bombalar yağdırdı. Dünya için bu yeni değil; bu, son 50 yılda defalarca Müslümanlara uygulandı. Bunu biz Srebrenitsa’da da gördük. Orada da aynı şekilde “güvenli” ve “BM kontrolündeki bölge” dedikleri yerlerde Müslümanlara karşı soykırım yapıldı. Aynısını dün Gazze’nin Refah bölgesinde yaşadık. Masum sivillerin bulunduğu mülteci çadırlarını İsrail bombardıman etti. Sonuç olarak, kadın ve çocuk dahil yüzlerce kişi şehit oldu. Üstelik bir de utanmadan Mossad’ın resmi hesabından “Bu büyüktü (önemliydi). Bugün Refah'ta çok sayıda Hamas teröristi tespit edilip etkisiz hale getirildi.” şeklinde paylaşım yapıldı. Artık o kadar pervasızlaştılar yani.

Peki İsrail bu cüreti nereden alıyor derseniz, biz İslam dünyasından derim. Nasıl mı? Müslüman ülkelerinin en büyüklerinden olan Türkiye’de bu katliam yaşanırken Galatasaray’ın şampiyonluğu kutlanıyordu. Hem de öyle böyle değil. Sanırsınız biz Misakı Milli sınırlarımıza ulaştık. Sanki gâvurlara karşı, İsrail’e karşı, Çin’e karşı zafer kazandık. Sokakta yağmur altında araba konvoyları, deli gibi atlayıp zıplayan insanlar, zafer sarhoşluğundan kendinden geçenler vs. türlü rezillikler. Söylenmese de futbol resmen artık bir din olmuş. Takımlara ilah gibi tapılıyor. Böylece toplumlar futbol ile uyuşturuluyor. Hele hele rakip takımların birbirlerine düşmanca davranışlar tam bir cahillik. Ha, ben kendim de futbol oynarım, yeri geldiğinde maç seyrederim ama bu kadar da olamaz!

Futbol çılgınlığı hakkında belki de en iyi tespiti Grigori Petrov “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabında yapmıştır. Yazımı da bu tespit ile bitiriyorum:

“Gençlik kendini İngiliz sporlarına ve daha da kötüsü futbola kaptırmıştı. Eğitimlerini henüz tamamlamamış olan Avrupa gençleri arasında futbol âdeta bir din olmuştu. Diğer ülkelerin gençliği de bundan etkilenerek futbolu bir ibadet şekline soktular. Bundan daha da zevk alanlar futbolu bir bilim ve sanat dalı gibi görmeye başlamışlardı. Sokaktaki halkı heyecanlandırarak geçinen boş kafalı ve cahil bazı gazeteciler, gençliğin bu yeni tutkusunu kışkırtarak sömürme yoluna gitmişlerdi. Futbol için ayrıca köşe yazıları konulmuş ve sığır bacağı gibi güçlü bacakların meziyetlerinden uzun uzadıya bahsetmek artık gazetecilik sayılır olmuştu. Snellman’ın döneminde Finlandiya’da da aynı şeyler yaşanıyordu. O zamanlar Fin gençleri ciddi düşünce uğraşına henüz alışmamışlardı. Ciddiye alınabilecek hiçbir düşünsel ilgi ve üretimleri yoktu. Finlandiya, Rusya’ya ilhak ettikten sonra artık İsveçlilere karşı millî kin beslemek, onlarla mücadele azmi taşımak gibi millî duygular da körelmişti. Bomboş bir kafa ve zamana sahip olan Fin gençleri için de futbol en ciddi, hatta dinsel bir uğraş halini almıştı. Bulaşıcı salgın hastalık gibi futbol, kent gençliğini etkisine almakla kalmamış, nüfusu kalabalık köylere bile girmişti. Futbol, bütün bir neslin düşüncesini ve duygularını kendi egemenliği altına almış bir hastalık olmuştu.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Senan Kazımoğlu Arşivi