İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Güneşdamlasına…

Güneşdamlasına…

Dertleşelim. Gerçi yazacak ve konuşacak olan benim. Olsun. Yan yana geldiğimizde de sen konuşursun, ben dinlerim. Çok özledim seni. Özledim özlemesine ya duayla kapanmayacak mesafe de yok. Dua etmeye devam edelim. Her vesileyle bismillah diyelim. Her vesileyle dua edelim. Güzel günlere olan umudumuzu kaybetmeyelim.

İyi hatırlıyorum, sen demiştin, bütün sevdiklerini bir otobüse doldurup seyahat etmek istiyordun. Ancak görüyorsun ki, -rahmetli babam şöyle derdi: “Oğlum, ölümün sırası yok ancak yine de yaşlılar önce ölüyor!” - bir yandan eksiliyoruz, bir yandan çoğalırken. Sana sevgi ve merhametini miras bırakan, “Dayman şükür!” diyen kadının mirasına sahip çıkıyorsun umarım. 

Bir kez olsun gelincik tarlasında yalınayak koşmamış, kalbine inmeyen sözlerle konuşan, toprağa ve gökyüzüne hayret etmeyen, yağmurda hiç yıkanmamış insanlara rastladığında şaşırdığını biliyorum. Şimdilik gençliğine sayıyorum. Hayretini kaybetme ancak şaşırmanı istemem. 

Sana, kırk kitaptan kırk cümle, kırk dağdan kırk çiçek, kırk şehirden kırk insan topluyor, sonra tutup, Diyarbakır’da “Kırklar dağının düzü”ne varınca, “köprü altı kapkara, ana gel beni ara” diye hüzünle sesleniyorum da annem ses vermiyor, bunu en çok da sen biliyorsun. Ses vermeyen, o cennete uğurladığımıza inandığımız anneler, yaz kış üşütüyorlar bizi, yaşıyor olsalardı bunu asla istemezlerdi.

Ancak şu da bir gerçektir Güneşdamlası; öyle veya böyle, anne ve babalar çocuklarını yaya bırakırlar, bundan kaçınmak mümkün değildir. Bu durumun, dahası kaderin, her iki taraf için de rahmet olduğuna inanıyorum.

R. Rolland, şöyle der: “Tolstoy düşüncenin ayrıcalıklı kişilerine seslenmez, sıradan kişilere, iyi niyetli insanlara seslenir. Bizim bilincimizdir. Bizim, biz orta halli insanları, düşündüğümüzü, kendi içimizde okumaktan korktuğumuzu söyler. Gururla dolup taşan bir önder değildir bizim için, insanlığın yukarısında, sanatların ve arılıklarının tahtında oturan, mağrur dehalardan değildir. Tolstoy –mektuplarında da kendini bu en güzel, en tatlı adla adlandırmaktan hoşlanırdı- bizim “kardeşimiz”dir. Bizler, sen, ben, hepimiz, önce ailemiz, ülkemiz sonrasında da tüm insanlığa kardeş değil miyiz, iki gözüm, Güneşdamlam. Özveri, fedakârlık, sabır, feragat, gözetmek ve kollamak vardır kardeşliğin içinde. Kardeş olmanın bir bedeli vardır.

Unamanu da bir roman kahramanını şu şekilde tasvir ediyor: “Gürültü koparacak herhangi bir şarlatanlıkla, kendine sadece başkalarının cahilliklerinden doğacak parlak bir isim yapmak arzusundan çok uzakta; tasarladığı bütün eserlerinde, ulaşılması insanlara ihsan edilmiş mükemmelliğe gayret ediyor ve bu esnada basiret, izan ve zevkiselim sınırlarını aşmamaya bilhassa önem veriyordu.”

Tevfik Fikret’e: “Rıza Tevfik kendi imzasının başına 'Feylesof' kelimesini ilave ediyor. Bu, olur mu?” diye sormuşlar. Tevfik Fikret: “O bir zamanlar Arnavut taklidi yapardı, şimdi de filozof taklidi yapıyor!” demiş. Dahası da var. Polisler, Rıza Tevfik’in bir Ramazanda oruç tutmayarak yemek yediğini görmüş, kendini tevkif etmek istemişler. O: “Ben Yahudiyim!” demiş. Polisler bir Yahudiyi teşvik ederek: “Git şu adamla konuş, bakalım Yahudi mi?” demişler. Yahudi, Rıza Tevfik’le konuşmuş ve o da kendisine ne söylediyse söylemiş ki, gelip cevaben: “Halis Yahudi, hem de haham!” demiş. Görüyorsun ki yüz yıl önceki insanların akrabaları hala aramızda yaşıyor iki gözüm. Ve hep yaşayacaklar. İşte bunun için derim ki hayretini muhafaza et ancak şaşırma. Hayret ilahi ve ruhani bir kaynaktan beslenir, şaşırmaksa dünyaya aittir.

Elbette “iyi” ve “kötü” insan vardır. Elbette “yakın” ve “uzak”  durduklarımız olmuştur.  Elbette “önümüze çıkan” ve “önüne çıktıklarımız” olacak. İnsanları Yaradan’dan dolayı sevmek gerekir. Kâinatı bir su damlasında keşfederken ve “bir” insanı tanırken derinleşebiliriz. Derinlik aramaksa gerçekte kendi derinliğimizi görmemize neden olur. Derinleşmek içinse emek, tefekkür ve zaman gerekir. İnsanları tanıdığını söyleme, tanıdığını söyleyenlerden de uzak dur Güneşdamlası.

Senin yanında öyle canlı hissediyorum ki kendimi, dört bir yandan, gürül gürül yaşam doluyor içime.

Çözümü baş eğmekte değil eylemde gören iyimser bir bakışın…
Yüzünde yumuşak ve tatlı, merhametli bir duruş var.
Bu hakikatli duruşunu yaşadıkça muhafaza etmeni istiyorum.
Seni çok özledim.

Allah esirgeyen ve bağışlayandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR