Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Hafız İsmail  (18)

Hafız İsmail  (18)

Kapı ve penceresi takılarak duvarı örülen metruk yer, onarımdan sonra inanılmaz bir değişime uğramıştı. Mektep olarak kullanılacak bu yerin iç ve dış duvarları ve zemini çırpı denilen toprak sıvayla sıvanmıştı. Hafız İsmail, şimdi de talebelerin kullanacağı adına rahle de denilen iki veya üç metre uzunluğunda ve yeteri kadar sayıda sıranın yapımı için kolları sığamıştı sığamasına ama elde ne malzeme, ne de bu işi yapacak birileri vardı. Üstelik bu malzemeyle mektebin zemin kısmının da kapatılması gerekiyordu. Durumu muhtar Ömer Ali ağa ile konuştu. Daha önceleri hafız İsmail’in taleplerine kulak tıkayan muhtar Ömer Ali ağa, bu kez ona yardımcı olmak için elinden geleni yapmaya hazırdı. Dudaklarının arasındaki sigarayı yere fırlattıktan sonra bir müddet öksürdü. Ardından hafız İsmail’in omzuna sağ eliyle birkaç kez dokunup; “ Hafız, sıra sorununu da çözeceğiz Allah’ın izniyle. Sen merak etme!” Diyerek konuşmasını sürdürdü. Muhtar Ömer Ali Ağa’nın söyledikleri onu oldukça sevindirmişti. Heyecanı yüz mimiklerine yansıdı. Umutla ışıldayan gözleriyle Muhtar Ömer Ali ağa’yı bir müddet süzdükten sonra ona defalarca teşekkür etti. Mektebin tek noksanı buydu. Sıralar yapılıp mektebe konulsaydı, gerisi kolaydı. Aldığı derin nefesi oh! Diye bıraktı. Dudakları eşlik etmese de içindeki ses çoktan dillenmeye başlamıştı. Âlem hafız görsün! Mektebi öyle bir dolduracağım ki, civar köylerden bile talebe gelecek.

                Yağmurun hoyratça yağdığı bir güz günüydü. İpek Seyit, Yörük İbrahim ve muhtar Ömer Ali Ağa bakkal topal Mevlit’in dükkânın da toplanarak, sıra yapımı konusunu enine boyuna konuşmaya başlamışlardı. Arada bir ciddileşen konuşma, bakkal topal Mevlit’in esprileriyle yumuşuyor, kahkahaların önü arkası kesilmiyordu. Çaylar durmadan tazeleniyor, sigara dumanının istila ettiği ortamda adeta göz gözü görmüyordu. İki saat kadar süren tartışma sona ermiş ve konu tatlıya bağlanmıştı. Göz alabildiğince köy yoluna paralel olarak uzayıp giden, “Karakavaklık” Mevkiindeki yetişmiş bazı kavak ağaçları sahiplerinden izin alınarak kesilecek, kesilen bu kavaklar köye on kilometre mesafedeki nahiyede bulunan marangozhanede plakalar haline getirilecekti. Hafız İsmail ile talebelerin de içinde bulunduğu gurup, zaman kaybetmeden harekete geçti. Kesilen kavak ağaçlarını hödük Numan’ın kağnısıyla nahiyedeki marangozhaneye taşıdı. Marangozhanedeki ağaç gövdelerinin ahşap plakalar halinde kesilme işi akşam saatlerine kadar sürmüştü. Bu tahtalar yaşlı öküzlerin güç bela çektiği aynı kağnı arabasıyla köye getirilip, caminin karşısındaki boşluğa bir güzel istiflenmişti.

                Kavak ağaçlarından çıkan ahşap malzeme bir müddet kuruduktan sonra sıra yapımında kullanılacaktı. Bunun için bir usta gerekti. Etrafa haber salındı. Tellal çıkartılarak tüm köylüye duyuru yapıldı. Bunca çabaya rağmen marangozluktan anlayan bir usta bulunamamıştı. Neden sonra hafız İsmail’in aklına bu işi yapabilecek biri gelmişti. O da Kore gazisi Sümbül Ali’ydi. Sümbül Ali camcı Ali diye de bilinirdi. O köyde kırılan camları takar, pencere kasalarını tamir ederdi. Ayrıca ayna çerçevesi yaparak, aynaların kenarlarına renkli boyalarla gül desenleri çizerdi. Hafız İsmail ve muhtar Ömer Ali ağa, Sümbül Ali’yle konuşarak sıraların yapım işi için ondan yardım istedi.   (devam edecek)

                Kalın sağlıcakla..

               

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR