Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Hafız İsmail (79)

Hafız İsmail (79)

Gazi çavuş’un evde olmadığını öğrenince yolunu değiştirip muhtar kara Mustafa’nın evine yöneldi. İçinde tuhaf bir his kol geziyordu. Zorla çocuk mu okutacaksın? Git evine keyfine bak! Diyen iç sesine, mücadeleden kaçmak olur mu? Diye cevap verdi. Ne olup bittiğini öğrenmeliydi. Bu bayat oyunu bozacak, çocuklar üzerinden kendisinin yıpratılmasına pabuç bırakmayacaktı. Düşünceler içinde yüzerken muhtar kara Mustafa’nın evine geldiğini fark etti. Solgun boyalı eski ahşap kapının halkasına vurmaya başladı. Kahvaltı sonrası çay keyfi yapan muhtar kara Mustafa evdekilere; “Kapıya bakın!” Diye bağırdı. Karşısında hafız İsmail’i görünce hafif bir şaşkınlık yaşadı. Elindeki çay bardağını sekinin köşesindeki yuvarlak taşın üstüne bıraktı. Hafız İsmail’e; “Hoş geldin hafız, geç hele.” Diyerek onu içeriye davet etti. Titreyen sesiyle; “Hoş bulduk muhtarım” Diyen hafız İsmail’e, bir şeylerin yolunda gitmediği hissiyle; “Hayrolsun hafız” Diye sordu. Hafız İsmail olup biteni anlattı. Onun sözü biter bitmez kahkahayı basan muhtar kara Mustafa; “Bu onların başvurduğu taktiklerden biri hafız. Alıştık artık.” Deyince hafız İsmail bir nebze olsun rahatladığını hissetti.  Çayını yudumlarken hafız İsmail’e yıllar önce köyde yaşanılan tıpa tıp buna benze bir olayı anlattı. “O zaman ben gençtim, cahildim. Ayvaz ağa ile tam Ali’yi destekledim. El birliğiyle, “Emin hoca”yı köyden gönderdik. Ama şimdi öyle mi? Diye sordu. Arkasından kendi sorusuna “Öyle değil tabii” Diye cevap verdi. Muhtar kara Mustafa’nın da dediği gibi bugünkü durum mücadele için eskiye nazaran daha elverişliydi. Bu kötü adet yüzünden köylü diken üstünde yaşıyordu. İkisi ölümle, onlarcası yaralamayla sonuçlanan kavgaların asıl müsebbibi; “oturak âlemi” Denilen bu ucube alışkanlıktan başkası değildi. Ne yapıp edip bu durumu tersine çevirmek gerekliydi. Muhtar kara Mustafa hafız İsmail’in yüzünde gözleriyle gezindi. Daha sonra; “Büyük Allah’ım iyi ki seni bize göndermiş.” Diye söylendi. Ardından; “Onları biliyorum ben. Önce talebelerin önünü kesip mektebi kapatacaklar, ardından camii cemaati üzerinde baskı kurarak seni yıpratma yoluna gidecekler.” Diye ilave etti. Onun sözleri hafız İsmail’i daha da yüreklendirdi. İkili ne yapmaları gerektiğini enine boyuna konuşmaya devam etti. Öncelikle, “oturak âlemi” ne katılan; kel Dursun, süslü Osman ve lakabı Hacı olup Hacı’lıkla ilgisi olmayan uzun İbrahim’le konuşup onları ikna edeceklerdi. Her gün bir kişiyi muhtar odasına çağıracaklar, sohbet arasında sözü “oturak âlemi” ve köyde olan ne hoş olaylara getirip, artık bu işi bırakmanın zamanı geldi. Diyeceklerdi. Onlar konuşurlarken sessizce odaya giren gazi Çavuş’ta sohbete katıldı. Muhtar kara Mustafa gazi çavuş’a; “Sen de aramız da olursun değil mi?” Diye sordu. Gazi çavuş onun sorusuna; “Kambersiz düğün olur mu Mustafa” Diye cevap verdi. Hafız İsmail, camiye gitmek üzere oradan ayrılırken, muhtar kara Mustafa ile gazi çavuş hala muhabbete devam ediyorlardı.

                Hafta sonunun gelmesini iple çeken Sevim öğretmen, nihayet bugün müstakbel sözlüsü Yunus öğretmen’i görebilecekti. İkindi vakti tozu dumana katan uzun burunlu, solgun mavi renkli köy otobüsünün içinde Yunus öğretmen de vardı. Otobüs camii önündeki boşluğa durdu. Otobüsten inen yolcular otobüsün tavanındaki eşyalarını muavin Sedat’tan alma derdindeyken, otobüsün son yolcusu da otobüsten indi. Bu yolcu, uzun boylu, siyah saçlı, buğday benizli yakışıklı bir gençti. Onu gören hafız İsmail sevinçle; “Yunus” Diye seslendi. İkili bir birbirine sarıldılar. Eve doğru yürürlerken Yunus öğretmenin neşeli tavırları gözlerden kaçmıyordu.     (devam edecek)

                Sağlıcakla kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR