Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Hafız İsmail (85)

Hafız İsmail (85)

                Muhtar kara Mustafa’nın köydeki, “Oturak âlemi” Diye bilinen ucube âdete karşı verdiği mücadele Ayvaz ağa ile tam Ali’nin canını sıkmıştı. Aralarında başlayan kırgınlığın husumete dönüşmesi an meselesiydi. Muhtar kara Mustafa bekçi Nasuh’u da yanına alarak Ayvaz ağa’yı ziyarete gitti. Onları karşısında gören Ayvaz ağa suratlarına nereden çıktı bu adamlar der gibi baktı. Neden sonra; “Hoş geldin muhtar, hangi rüzgâr attı seni.” Dedi. Oysa muhtar kara Mustafa Ayvaz ağa’dan bu kadar bile alaka beklemiyordu. Bir an sevinçle karışık kısa bir şaşkınlık yaşadı. Sonra kendini topladı. “Ne demek Ayvaz, biz seninle hem arkadaş hem de akrabayız.” Dedi.  Ayvaz ağa içini çekip; “Sahi öyle mi? Ben nasıl unutmuşum.” Diyerek kinayeli bir laf etti. Daha sonra; “Hele odaya bir çıkalım. Hatanı nasıl tamir edeceksin bakalım.” Diye ekledi. Orada oynayan çocuklardan birine; “Tam Ali amcanı çağır da gel!” Diye tembih etti. Muhtar kara Mustafa’nın burada olduğunu duyan köylüler odaya akın etti. İçlerinden bazıları kavga olacağından emin görünüyordu. Arada bir, birlerine bakıp dudaklarını sıkıyor ve kafa sallıyorlardı. Hal hatır soruldu. Çaylar içilirken tam Ali’nin; “Senin burada ne işin var muhtar, yoksa yolunu mu şaşırdın.” Diyen sesi odanın ortasına bomba gibi düştü. Oradakiler Ayvaz ağa’nın ne diyeceğine kulak kesildi. Fakat Ayvaz ağa’nın gık’ı çıkmıyordu. Köyün yaşlılarından biri olan Tahsin ağa, başındaki hacı şapkasını çıkarıp dizine koydu. Sonra da; “Bakın ağalar; bu iş bağırıp çağırmakla değil konuşup anlaşmakla hallolur.” Dedi. Konuşmak için uygun zamanı kollayan muhtar kara Mustafa, bir süre öksürdükten sonra;“Şu sigara yok mu? Bir türlü bırakamadım ya hu.” Diye söylendi. Odada bulunanlar muhtar kara Mustafa’nın ne söyleyeceğini merak ediyorlardı. Merakları uzun sürmedi. Elindeki sigara izmaritini kül tablasına bıraktı. İki kolunu geriye doğru itip, omzunu oynattı. Bakışlarını karşısında oturmakta olan tam Ali’nin yüzünde gezdirdi. Sonra da tam Ali’ye; “Ali biz seninle hiç bir birimizi kırdık mı?” Diye sordu. Tam Ali; “Yo kırmadık.” Diye cevap verdi. Bu defa Ayvaz ağa’ya dönerek; “Bizim derdimiz belli, gelin şu pis adet’i bırakalım. Köyümüze huzur gelsin. Ne kendimize ne de neslimize bu kötülüğü yapmayalım.” Dedi. Ayvaz ağa ile tam Ali şimşek hızıyla ayağa kalkıp, muhtar kara Mustafa’nın tepesinde belirdi. İkisi de ağız birliği etmişçesine; “Muhtarsan muhtarlığını bil. Karışma bizim işimize.” Diye bağırdı. Tahsin ağa kovulmaktan beter olan muhtar kara Mustafa’ya; “Muhtar doğru söylüyor, bu rezilliğin kime ne faydası var!” diyerek destek verdi. Oradakiler odadan kaçarcasına dışarıya çıktılar. En son odayı Tahsin ağa ile muhtar kara Mustafa terk etti. Onların arkasından öfkeyle bakıp mırıldanan Ayvaz ağa ile tam Ali, bu işten vazgeçecek gibi görünmüyordu.

                Ertesi gün öğle namazından sonra; muhtar kara Mustafa, gazi çavuş, topal Nedim ve hafız İsmail muhtar odasında toplandılar. Muhtar kara Mustafa; “Arkadaşlar; bunlar Nuh diyor peygamber demiyor.” Diyerek bir gün önce Ayvaz ağa’nın odasında yaşadıklarını anlattı. Sözünü; “Valla benim hiç umudum kalmadı.” Diye sürdürdü. Hafız İsmail’e dönerek;” Ne dersin hafız? Ne yapacağız?” Diye sordu. Hafız İsmail; siyah çatık kaşlarını yukarı kaldırıp gözlerini açarak; “Sonuna kadar mücadele edeceğiz.” Muhtarım. Diye cevap verdi.     (devam edecek)

                Sağlıcakla kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR