Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Her şeyi bir gören var

Her şeyi bir gören var

                Üç yıl önce kaybettiğimiz ünlü şairlerimizden Ali Tekintüre bir şiirinin dizelerinde şöyle der; “Yaşıyorsan gel şükret/Hiç doğmadan ölen var/İsyan etme dua et/Her şeyi bir gören var.” İlk dörtlüğünü okuduğunuz bu şiir, daha sonra hafız ve bestekâr Amir Ateş tarafından kelime manası; “Allah’a Ait” Demek olan, “İlahi” formunda bestelenip gönül ve tefekkür Dünyamıza hediye edilir. Günümüze kadar yazılan bu ve benzeri şiir, nazım, mesnevi ve beyitlerin birçoğunda yer alan sihirli sözcükler, gönlümüze ve idrakimize;  “Unutma! Her şeyi bir gören var!” Diye seslenir. Bu sesleniş bize aynı zamanda Rabbimizin varlığını, ruhumuzda ve belleğimizde hep diri tutmamızı öğütler. Elmas gibi kıymetli heceleri bülbül gibi şakıyanlar gün gelip sırra kadem bassa da, bakide bıraktıkları mana parıltıları her zaman söyleteni işaret eder.

                Metafizik;  beş duyu organımızın algı sınırları dışında kalan nesneler, cisimler, olaylar ve imgeler hakkında önemli ipuçları sunar. Pek tabi ki bir şeye inanmak için onu elle tutmak, gözle görüp dokunmak gerekmez. İyi ahlak, inanç ve manevi hasletler bize; gören göz, işiten kulak, her daim onun varlığıyla hem hal olan bir gönül lütfeder. İşte o vakit her şeyi bir görenin olduğunu siz gör(e)meseniz de, hisseder ve kavrarsınız. Bu gerçek içinize yerleşir ve belleğinize kazınır.

                 Bir Osmanlı hikâyesinde şöyle anlatılır: ”Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri, üstadı Üftade Hazretlerinin hizmetinde talebe iken üstadın yanında ayrı bir yeri vardır. Üftade Hazretleri talebelerinin arasında en çok onunla ilgilenir. Ona hep iltifat eder ve onun yetişmesine ayrı bir önem gösterir. Üstadın bu talebeyle ilgilenmesini diğer talebeleri çekemezler ve çok kıskanırlar; -Bizde talebeyiz o da talebe, onun bizden ne farkı var- diye hayıflanırlar. Talebelerin bu halini sezen Üftade Hazretleri onları imtihan etmek ister. Hepsini huzuruna çağırarak ellerine bir bıçak bir de tavuk verir; -Bunu gidip kimsenin görmediği yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım keserken sizi kimsenin görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse benim takdirimi o talebem kazanmış olur- der. Bıçakla tavuğu alan talebeler süratle oradan ayrılırlar. Kendilerine göre gizli bir yer bularak tavukları kesip getirirler. Fakat hakkında dedikodu yapıp onun bizden ne farkı var dedikleri talebe epeyce bir zaman  geçmesine rağmen ortalıkta görünmez. Erken gelenler kendi aralarında;- Hocanın huzuruna yüzü yok ki kesip gelsin. Kim bilir şimdi nerelerde dolaşıyordur- diye laf ederler. O talebe daha sonra elinde canlı tavuk olduğu halde çıkıp gelir. Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye başlarlar. Ardından;- Bir tavuğu kesmeyi becerememiş-  diye konuşurlar. Üftade Hazretleri o talebesine;- Her kes tavuğunu kesip geldiği halde sen nerede kaldın? Bu zamana kadar nerdeydin?- diye sorar. Talebe; -Hocam sizi beklettiğim için ayrıca özür dilerim. Lakin ben nereye gittiysem beni kimsenin göremediği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam iyi biliyorum ki Allah (c.c.) mutlaka beni görür. Öylece oradan oraya koştum durdum. Sizin emrinizi yerine getiremeden geri geldim- der. Bu hadiseden sonra diğer talebeler hocaların onu neden çok sevdiğini anlarlar. Ona imrenirler ve saygı duyarlar.”

                Her şeyi bir gören var diyen şairin sözüne hikâye kahramanı koca gönüllü talebe nazire yaparmışçasına;“En kapalı bir yer dahi bulsam, biliyorum ki Allah (c.c.) mutlaka beni görür.” Diyor. Ne güzel bir gönül, ne ala bir idrak ve tefekkür.

                Sağlık ve huzur dileklerimle..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR