Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Kökünden kesip atmak lazım

Kökünden kesip atmak lazım

Şerefsizin birisinin Adana’da 4 yaşındaki bir çocuğu tecavüz etmesinin ardından dön dolaş yine aynı konuyu tartışmaya başladık. Yok, efendim kimyasal hadımı düşünmeliymişiz. Yok, aslında o da tam çözüm değilmiş. Bu adi, şerefsiz sapıklar rehabilite edilmeliymiş. Aslında bütün bunlar hep eğitim eksikliğinden kaynaklanıyormuş falan… Koca koca adamlar TV’lerde gazetelerindeki köşelerinde böyle saçmalamaya devam ediyorlar.

Bu adilerin cesaret bulup çoğalmasında toplumun olduğu kadar medyanın da günahı büyük. Son yıllarda ne olduysa pek bir kibarlaştık, yumuşadık. Bir şeyi olduğu gibi tarif etmek yerine dolaylı anlatımlarla geçiştirmeye başladık. Bu durum en çok da şerefsizlerin işine geldi. Cinsel istismar diye bir kavram üretildi.  Haber dili bir anda dönüştürüldü. “Çocuğu istismar eden adam, işte istismarcının görüntüsü gibi haberler okumaya başladık. Oysa her şeyin bir adı vardı. Sapık sapıktır, adi adidir, tacizci tacizcidir, tecavüzcü tecavüzcüdür. Bunu küçük yaşta çocuklara yapan şerefsizler ise güzel Türkçemizde sübyancı olarak adlandırılmıştır.

Biz olayın adını en başta açık açık koymazsak sonuca ulaşmamız mümkün değildir. Adana’dakine benzer bir olay infial uyandırınca bir anda gaza gelip hadım edilsin, idam geri gelsin falan diyoruz. Lakin bir süre sonra nedense unutup, yeni bir olayın çıkmasını bekliyoruz. Özgecan olayı gibi onlarca olay yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Biz daha komisyonda görüşülsün, meclise gelsin, doktorlar dünyadaki kimyasal hadım örneklerini incelesin falan, işi uzattıkça uzatmanın derdindeyiz. Adi, şerefsizler ise her gün yeni masum insanların canlarını yakmaya devam ediyorlar. Bu konuda gayet net bir tavır almalıyız. Öyle kimyasal hadımla, bu sapıkları sürekli gözlem altında tutmakla falan bir yere varılmaz. Bu şerefsizlerle birlikte teröristleri de kapsayacak şekilde idamın yeniden çıkarılması lazım.

Hiç öyle insan hakları, AB bilmem neleri falan gibi süslü laflarla kendimizi kandırmayalım. Çünkü karşımızda bir insan yok.  Şerefsiz bir sapık var. Yok, efendim pedofili bir hastalık tedavi edilmeli, geçiniz onları. Madem bir hastalık, bu hastalar biz hastayız diye hastanelere müracaat etsinler. Ufacık yavrulara kıy, sonra hastayım de.  Üç kuruşa beş köfte yok… Bir de idam yasası çıksa geçmişi kapsamayacak diye ukalalık edenler var. Kardeşim sen bir an önce çıkar geleceği bari kurtaralım. Kaç yıldır aynı lakırdıları yapıyorsunuz, zamanında elinizi çabuk tutsaydınız onlarca masuma zarar verilmemiş olacaktı.

Ülkemizde hep bir anayasa değişikliği tartışması yapılır. Bence asıl önemli olan ceza kanununda bir değişiklik yapıp caydırıcılığı artırmaktır. Adam hırsızlık yapıyor, polis günler süren takibin ardından adamı yakalıyor sonra polislerden önce adliyeden çıkıyor. Neymiş tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış, denetimde serbestlik kapsamında serbest bırakılmış vb. Adamın onlarca dosyası var ama adaletin umurunda değil. Hâkim ve savcılara sorduğumuzda da ne yapalım yasalar böyle diyorlar… Adi, şerefsiz taciz ve tecavüzcüler başta olmak üzere, hırsızlık ve trafik kazalarında cezaların artırılması gerekiyor. Trafik kazalarında, araç, sürücünün bir anlık hatasından kaynaklı kazaları bir yere kadar anlayabiliriz ama alkollü araç kullanan bir kişi kazanın sonucuna göre adam öldürmeye teşebbüs veya cinayetle yargılanmalı. Öyle 6 aydan 3 yıla kadar cezalarla geçiştirilmemeli.

Bu konuda ülkeyi yöneten siyasetçilerimize ciddi sorumluluklar düşüyor. Adaleti sağlamak onları görevi. Tacize, tecavüze uğrayanlar, maruz kaldıkları hırsızlıkların hesabı sorulmayanlar ya da bir hiç uğruna trafik teröründe hayatını kaybedenler bu dünyada olmasa bile ahirette sorumlulardan hesap soracaktır.  Yasaların bu halde adaletsiz bir şekilde kalmasına göz yuman, değişmesi için gayret göstermeyen her görevli hesap verecektir.

Böyle adilikler her yaşandığında tartışmak yerine hem ceza kanunundaki eksiklikleri hem de tacizci, tecavüzcü şerefsizlerin fazlalıklarını kökünden kesip atmak en garanti çözüm olacaktır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi
SON YAZILAR