Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Ailenin fabrika ayarları

Ailenin fabrika ayarları

Aile ve kültür-sanat sempozyumunda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, önümüzdeki 10 senenin aile ve nüfus yılı ilan edildiğini söyledi. Nüfus artış oranımız alarm verince hükümet aksiyon almaya, söylemden eyleme, pratik hamlelere geçmeye başladı. Atılan, atılacak adımların elbette birkaç günde meyvelerini toplayacak değiliz. Önümüzdeki beş, 10 yıl bu anlamda kritik. Fakat insanlar üzerinde bir zihniyet değişimi gerçekleştirilemezse başarıya ulaşmak imkânsız. Belki sayısal anlamda nüfusumuz artabilir ama şimdiki mantıkla yetiştirilmeye devam edilecek nesiller sorun çıkarmaktan başka bir işe yaramaz(!)

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni değil, bundan 10,15 yıl önce en az üç çocuk dediği zaman toplumun bir kesimi gülüyordu. Hatta hükümetin bir karışmadığı yatak odamız kalmıştı falan diye akılları sıra dalga geçiyorlardı. Hâlbuki bilimsel olarak nüfusun artış hızıyla önümüzdeki 20, 30 yıl sonra nasıl bir nüfusa sahip olacağımız aşağı yukarı bellidir. Buna burun kıvırmakla, yok saymakla ancak kendimizi kandırabiliriz. Hükümet uzun süre lafla bu konuya dikkat çekti, baktılar bir gelişme yok somut adımlar atılmaya başlandı.

Gençlere verilen sıfır faizli evlilik kredisinin miktarı yılbaşından sonra ciddi şekilde artırılıyor. Üçüncü çocuğa verilen beş bin lira da her sene TEFE, TÜFE gibi sabit bir oranla otomatik olarak artırılmalı. TOKİ’nin yapacağı 500 bin konutluk projeye üç milyonu aşan bir başvuru sayısı var. TOKİ, aynı deprem bölgesinde yedi gün, 24 saat çalıştığı gibi devam edip hızlı bir şekilde projeyi tamamlamalı. Bir yandan da yeni projeler sürekli açıklanmalı. Aile için en önemli şey başını sokacak bir evdir, gerisi zamanla gelişir. Konut fiyatları ve özellikle ev kiralarında denge bir an önce sağlanmalı. Bu da hükümetin üreteceği konutlarla belli bir ölçüde rayına girebilir. Pandemi öncesi asgari ücretle çalışan baba ev kirasını ödeyip, kıt kanaat olsa da ailesini geçindirebiliyordu. Bugün İstanbul, Ankara’yı geçtim ortalama bir Anadolu şehrinde bile ev kiraları asgari ücret, hatta bir tık üzerinde seyrediyor…

Yıllardır yazıp duruyoruz, bıkmadan aynı şeyleri bir sonuca ulaşasıya kadar da söyleyeceğiz. Kadının, annenin çalışma hayatına teşvik edildiği kadar ev hanımlığına da destek olunmalı, pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Bir çocuğa, bakıcı, kreşin annesi kadar bakamayacağı bellidir. Çalışan, çocuğunu kendisi büyütmeyen annelerin en fazla iki çocuk yaptığı rakamlarla ortada. Bu gerçeği kabul edip ona göre aksiyon alınmalı. Kadın okuyup, belli bir alanda kendisini geliştirip meslek sahibi olduysa elbette çalışsın. Fakat hizmet sektörü, temizlik vb. alanlarla kadınların emeğinin sömürülmesinin yüceltilecek bir tarafı yok. Genç kızlarımız, ev hanımları çoğu sektörde ucuz işgücü olarak kullanılmakta. Geçim derdi varsa çalışmaya elbette kimse bir şey demez. Fakat evde çoluk çocukla uğraşacağıma gider çalışırım diyenlerin oranı giderek artıyor. Ekonomik özgürlük kavramının ise önü açık, özgürlüğün bir sınırı yok…

Olayın hep maddi tarafından konuşup, manevi, ahlâki tarafını es geçiyoruz. Elbette mevzu derin bir köşe yazısına sığmayacak kadar büyük. Fakat kısa başlıklarla olsa da bir yön göstermeye çalışalım. Çocuk sayısı kaç olursa olsun anne ve babanın birlikte çalıştığı aileler çoğu zaman birer sayıdan ibaret oluyor. Akşam yemeğinde bir araya gelemeyen aileye, aile denilmez. Ailecek geçirilen zaman giderek azalıyor. Kuru ezberlerle aile bitiriliyor. Kitap okuma, beraber etkinlik yapmayı geçtim günümüzde ailenin bir arada televizyondan dizi izlemesi bile anlamlıdır. Günümüzde ise televizyon izlemek 50, 60 üstü insanlara mahsus bir etkinliğe dönüşüyor. Çünkü iki buçuk saatlik bir diziyi reklamlarla birlikte ortalama üç buçuk saatte ailenin izlemesi imkânsıdır. Dizinin sekizde özeti başlıyor. Yeni bölüm ortalama dokuzu buluyor. Bitmesi ise gece 12 buçuk. Sorsanız ismi sürekli değişen Aile Bakanlığı ve RTÜK aile yılı ile ilgili bir kamyon çalışma yapıyordur. Fakat en basiti aileyi TV karşısında bir araya getiremiyorlar. Çoluk çocuk telefonda, tablette. Anne, baba dizileri internetten izliyor.

Yazılı basında bitirilmek üzere. Önceden evlere bir gazete girer, ailecek sırayla okunurdu. Yazılı basının yerini internet haber siteleri de alamadı. Saçma sapan haber diline kimse müdahale etmeyince gecekondu tarzındaki aç aç haberciliği bir standart haline getirildi. Gençler sosyal medya fenomenlerini kanaat önderi olarak görüyor, ortalama üç satırlık metinleri haber diye okuyor. Anne, baba ve çocuklar arasında çok derin bir uçurum var. İletişim Başkanlığı’da aynı bizim gibi olanı biteni sadece izliyor. Gazetecilerin büyük bir kısmı da bu durumdan memnun. Mesleklerine saygıları kalmamış, kısa yoldan para kazanmanın derdine düşmüşler. Sosyal medyada mesleki titrini bile gazeteciden içerik üreticisine dönüştürenlere ne söylenebilir ki. Piyasada içerik üreticisi adında bir kamyon şaklaban var. Başarılı olmak istiyorlarsa seviyeyi onlarında altına düşürmeleri gerekiyor. İşini düzgün yapan zaten gazeteci kimliğiyle var olur, gerisi hikâyedir.

Televizyon, sinema, yazılı basın ve kitapların ailenin gelişimi için önemi ortadadır. Günümüz de ise ülkemizde kuru ezberlerle bu saydıklarımızın içleri boşaltılıp, kalitesi düşürülüyor. İnsanların bunlarla ilgilenmemeleri için neredeyse özel çaba gösteriliyor. Yerine konulan sosyal medya ve dijital platformların aileye bakışı ise malum. Ailenin geleceği için kuru ezberler yerine büyük resme bakılmalı. Gıdaların organiği gibi basının, televizyonun ve sinemanın da organiği, gerçeği değerlidir. Ailenin geleceği için iletişim alanında yeniden fabrika ayarlarına dönmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi

Papa’nın gerçek niyeti ne?

02 Aralık 2025 Salı 00:04

Ateşin düştüğü yerden yazıyorum

18 Kasım 2025 Salı 00:03

Zikzaklar sürece zarar verir

11 Kasım 2025 Salı 00:05

Kumara karşıyız! Yasal olmayanına?

04 Kasım 2025 Salı 00:05

Yolun henüz başındayız

21 Ekim 2025 Salı 00:05

Gazze’nin sonu Grozni olmasın

14 Ekim 2025 Salı 00:01

Yaz bitti soykırım devam ediyor

30 Eylül 2025 Salı 00:03