Kültür cephesinde yerinde saymaya devam…
Yazılı basının geldiği nokta ile ilgili yazıp çizmekten sıkıldım ama bazıları yaşanılan sorunların kaynağını ısrarla görmezden gelmeye devam ettiği sürece anlaşılan yazmaya devam edeceğiz. Geçtiğimiz hafta sokak röportajı yapan iki kişi ve onlara konu mankenliği yapan sözde vatandaş gözaltına alınıp tutuklandı. Röportajcılardan ikincisi zaten tutuklanmayı âdet haline getirdi. Nasıl bir yargı sistemimiz var ise adam iki, üç ayda bir birilerine hakaret eden sokak röportajı yapıyor, sosyal medyadan paylaşımda bulunuyor, tutuklandıktan kısa süre sonra serbest bırakılıyor. Her tutuklanıp serbest kaldığında takipçi sayısı ve popülerliği artıyor. Sokak röportajlarında çevrilen tiyatro ile insanlar provoke edilip, yalan yanlış bilgiler gerçekmiş gibi sunuluyor. Çözüm gerçek gazeteciliğin güçlendirilmesi ama bu konuda olumlu hiçbir adım atılmıyor, günden güne kan kaybediliyor…
Hükümet, onu desteleyen iş adamları ve sıradan vatandaşın anlamak istemediği şey şu; dijital habercilikte, sosyal medya da muhalif kesimlerin sesi hep daha fazla çıkıyor. Hükümet İletişim Başkanlığı üzerinden hep o öyle değil olayın aslı şu gibisinden açıklamalar yapmak zorunda kalıyor. Bu açıklamalar elbette muhalif kesimde duyulmuyor. Arama motorlarının algoritmasına baktığınız zaman önünüze düşen haberler hep muhalif haber sitelerinin, sosyal medya hesaplarının paylaşımları. Dijital habercilikte aradaki makas bu kadar açılmışken bir yandan yazılı basını bitirmek tek kelimeyle hükümetin ayağına sıkmaktır.
Bugünkü hâliyle yazılı basın uzatmaları oynuyor. Dağıtım ağı çok kötü, gazeteye ulaşmak zorlaştı. Gazetelerin tiraj kaygıları yok, ne kadar az basarsak o kadar iyi diye düşünüyorlar(!) Peki, böyle bir geleceğin kime faydası olacak. AK Parti hükümetine ve onu destekleyen sıradan vatandaşa olmayacağı kesin. Dijital dünyada muhalif kaynakları takip eden bir kişi hükümete yakın içeriklerden habersiz bir şekilde gündemi takip ediyor. Yazılı basın yeniden yaygınlaşırsa en azından gittiği berberde, kahvede, alternatif gazeteleri görür, vakit geçirmek için otururken biraz olsun okur. Biz önümüze getirilirse gazete okumayı seven bir milletiniz. Toplu taşımada gazete okuyanların en az iki, üç yancısı olurdu. Ülke gündemi berberde, kahvehanede tartışılırdı. Şimdi de orada tartışılıyor ama kaynak sosyal medya oldu.
Bugün ülkemizde hükümete yakın diyebileceğimiz basın, yayın organları işadamlarının elinde. Yani aynı çok sayı da sektörde milyarlarca liralık geliri olan işadamları bir yandan da gazete sahipliği yapıyor. Faaliyet gösterdikleri sektörlerden sadece birinin kârını yazılı basına aktarsalar gazetecilik yeniden ivme kazanır ama tam tersi yapılıyor. Yeni Şafak gazetesi geçtiğimiz günlerde 20 yıldır yayın yapan kitap ekini ve Pazar ilavesinin yayınına son verdi. Gerekçesini sorsan ekonomik sebepler derler. Peki, Yeni Şafak gazetesinin sahibi olan Albayrak Grubunun yıllık kârı kaç milyar liradır? Yeni Şafak gazetesinin düzgün bir içerik, dağıtım ağıyla zarar etmesi imkânsız ama hadi diyelim zarar ediyor bu zarar başka sektörlerdeki kârla kapatılamaz mı? İki gün sonra gazeteyi de tamamen kapatsınlar olsun bitsin.
Bir ara kültürel iktidar tartışması vardı. AK Parti 20 küsur yıldır iktidarda olmasına rağmen neden kültürel iktidar olamıyor diye. Kültürel iktidar olmak için ilk önce kültür alanına, basına yatırım yapıp hak ettiği değeri vermek gerekiyor. Muhalif kesim dijitali çok iyi kullanıyor. Yaşlı, teknolojiye uzak kesim için de Sözcü, Korkusuz, Nefes, Cumhuriyet gibi gazeteler günlük satılıyor. Bugün Migros olmasa neredeyse gazete almak imkânsız hale gelecek. Burada muhalif gazeteler üst sırada, hükümete yakın diyebileceğimiz gazeteleri bulmak için özel çaba göstermek gerekiyor.
Aydın Doğan medyadan çekilince basının dengesi bozuldu. Muhalif kesim kan kaybedecek denilirken olan yine sözde muhafazakârlara oldu. Bugün ülkemizde basılı gazete, dergi dağıtımı yapan tek kanal kaldı. Hükümete yakın Tukuvaz grubu. Turkuvaz grubu tekelleşmeyi avantaja dönüştürmeyi geçtim, gazete bayiliğini zorlaştırarak yazılı basını bitirmek için çok özel bir çaba gösteriyor. Migroslar dışında farklı şehirlerdeki yerel market zincirlerinin bazılarında gazete ancak satılıyor. Mahalle bakkalında gazete bulmak neredeyse hayal. İnanmayan Turkuvaz dağıtıma sorsun. Beş yıl önce ülkemizdeki gazete bayisi sayısı kaçtı, şimdi kaç? Basılı gazete okunmuyor demek çok kolay, okumak için gazeteye ulaşmak lazım… Turkuvaz grubu gazete dağıtım ağını bir yanda da kargo dağıtım şirketi olarak kullanmaya başladı.
Turkuvaz grubu yine Aydın Doğan’ın sahibi olduğu D&R’ı da satın almıştı. D&R Türkiye’nin en büyük, en yaygın kitap, dergi, müzik mağazasıydı. Şimdi ise buralarda kitaba ayrılan alanlar her geçen gün azalıyor. Mağazalarda teknoloji, oyuncak gibi ürünlerin kapladığı alan artıyor ve kafelere dönüşüyor. Hadi diyelim ki basılı gazete okunmuyor, kitapta mı okunmuyor? Bu çapsızlıkla gidilecek bir yer yok. Bizim lise ve üniversite dönemimizde D&R’larda Hürriyet gazetesinin kitap eki, Radikal gazetesi ücretsiz dağıtılıyordu. Şimdi ise üç harfli market gibi kasa arkası indirimli ürün satmaya çalışıyorlar.
Söylenecek çok şey var ama bir işe yaramıyor. Haber, yorum sadece dijitale bırakılırsa aynı şeyleri konuşmaya devam ederiz. Sokak röportajlarını yasaklamayı düşünenler var. Hadi basılı gazeteciliği bitiriyoruz ama neden dijitalde de kötü sorusuna ne cevap vereceğiz. Neden muhafazakâr kesimde çok izlenen sosyal medya habercileri, sokak röportajcıları çıkaramıyoruz. Yereli de aynı, ulusalı da. Para karşılığı içerik üretip, tanıtım yapmak yetiyor anlaşılan. İşin sonunda olan kaç yıldır takip ettiğimiz kitap ekine oldu ona yanarım…
