Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Kronik sorunlar, klişe yakınmalar

Kronik sorunlar, klişe yakınmalar

İsrail ile İran arasındaki düşük yoğunluklu savaşın dışında bir şey yazmak gündemden kaçmak gibi olacak. Fakat bu mesele hakkında ne yazıp çizsek de boş. Her an yeni gelişmeler oluyor. Önümüzdeki günlerde daha çok konuşacağız gibi görünüyor. Biz bugün dümeni yine küçük gibi görünen ama aslında oldukça önemli olan sıradan insanın dertlerine doğru kıralım. Her sene aynı dönemlerde benzer yakınmalara şahit olunmasına rağmen bir türlü çözülemeyen kronik sorunlara…

Liselere giriş sınavının ardından üniversite sınavları da yapıldı. Veli ve öğrenciler bir yıllık emeklerinin karşılığını almaya çalıştı. Üniversite sınavına son anda yetişip salona alınmayan öğrenci haberleri de artık klişe oldu. Trafik kazası, ani hastalık dışında sınava yetişememek, son ana kadar sınırları zorlamak sorumsuzluktan başka bir şey değildir. Eğer kişi kendisinin bir yılını çöpe atmayı göze alıyorsa saygı duymak gerekir(!) Bu haberler arasında bir genç kız epey ilgi çekti. Plajdan çıkıp sınava gelmiş havasında bir kıyafet ile sınav salonuna beş dakika kala gelen genç kız, kulağındaki küpeleri kalan sürede çıkaramayınca doğal olarak sınava alınmadı. Çoluğumuz çocuğumuz var kınamak gibi olmasın ama bu gençlerimiz üniversite kazansa ne olacak o da ayrı bir soru…

Eğitim sistemi üzerine bugüne kadar onlarca yazı yazmışızdır. Artık iş öyle bir hâle geldi ki sistemi eleştiren yazı yazmak bile klişe oldu. Peki, sistem de gözle görünür bir iyileşme oldu mu? Ne gezer, üç beş sene önce yazdığımız bir yazıyı tekrar yayınlasak sırıtmaz. AK Parti iktidarı, 20 küsur senelik süreçte eğitimin altyapısını çok iyi bir noktaya getirdi. Lakin sistem anlamındaki sıkıntı ilkokuldan, üniversiteye bir türlü çözülemiyor. Her gelen bakan bir fantezi yapma peşine düşünce ayar bozuldu. Şimdiki Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin iyi niyetli bir şeyler yapmaya çalışıyor. İnşallah çalışmalarının sonucunu göresiye kadar görevde kalabilir. Yapılan bir yanlışta ısrar etmek saçmalıktır. Gerektiğinde geri adım atmayı bilmek gerek. Bakanlık, gelecek yıldan itibaren okullarda serbest kıyafet uygulamasını kaldırdı. Yeniden tek tipe geri dönüş olacak. İnşallah öğretmenler içinde serbest kıyafet uygulaması kaldırılır. Okula gittiğiniz zaman kimin öğretmen olduğunu anlamak çoğu zaman güç oluyor…

Eğitim sistemindeki saçmalıkların bizi nereye götüreceği noktasında haberlere yansıyanlar yol gösterici olabilir. Devlet ve özel üniversitelerde çok fazla hukuk fakültesi açıldı. İster istemez kalite de düştü. Adalet Bakanlığı bile yeni avukatlara çok fazla güvenemediğinden hâkim ve savcı adaylığı diye kadro üretmek zorunda kaldı. Piyasa da çok fazla avukat var. İşini namusuyla yapmaya çalışan ortalama bir gelirle hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Diğer türlü avukatlık bir etikete dönüştü. Özel üniversiteden kolayca alınan bir avukatlık diplomasıyla çok başka işler yapılmaya başlandı. Avukatlarımız maalesef artık üçüncü sayfa haberleriyle gündemdeler. Aracında uyuşturucu taşırken yakalananı mı ararsınız, yaşlı müvekkilinin adına sahte vasiyet yazıp malını, mülkünü üzerine geçirmeye çalışanını mı, müvekkili yerine karşı tarafla işbirliği yapanı mı ne ararsanız var… Elbette genelleme yapmıyoruz ama özellikle baroların hukuk fakülteleri konusunda daha fazla seslerini çıkarmaları gerekiyor. Yoksa koskoca bir meslek grubu zan altında kalacak.

Aynı şey tıp fakülteleri içinde geçerli. Önümüzdeki yıllarda özel üniversitelerden mezun olan doktorları daha fazla sahada görünce sorunlar iyice gün yüzüne çıkacaktır. Bizim mesleği yapmak için ise okullu olmaya gerek yok. Eline telefonu, mikrofonu alan gazeteciyim diye sokağa çıkıyor. Okulda bize öğretilenlerin ise özellikle sosyal medya ile bir karşılığı kalmadı. Bize, okura soru soran başlık kullanılmaz. Çok elzemse yüz haberde bir kez falan diye öğretilmişti. Şimdi haber ilgi çeksin, tıklanma sayısı artsın diye sorusuz, hatta soru sormadan soruyormuş gibi yapan başlıklardan geçilmiyor. Mesleğimizin haysiyetini kaybetmemesi için sahadaki arkadaşların dikkatli olmasının yanında fakültelerimizin de sesini çıkarması gerekiyor. Anladığımız kadarıyla İletişim Başkanlığı açısından ortada bir sorun yok…

Adalet sistemimizle ilgili de yapılan her eleştiri klişe değeri görüyor. Sistem içerideki insanları dışarı çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Kurban bayramından önce 20 bin civarında kişi serbest bırakıldı. Bunların büyük bir kısmının en kısa sürede içeriye geri döneceğinden eminiz ama ispatlayamayız. Geçtiğimiz günlerde İzmir’de banliyö treninde sigara içtiği için şikâyet edilen kişi, güvenlik görevlisini döverek ölümüne neden olmuştu. Katilin daha öncede aynı banliyö hattında olaya karıştığı, trende birini darp ettiği için hapse girdiği, cezası az olduğu için Kurban bayramından önce serbest kaldığı ortaya çıktı. Şimdi bu yasanın altında imzası olanlar gitsinler yetim kalan dört çocuğun gözlerinin içine baksınlar…

Kronik sorunlar üzerine ne kadar konuşsak bir sonuç elde edemiyoruz. Yetkililerimiz her şeyi herkesten iyi biliyor. Canları sıkıldı mı önünüze birkaç istatiksel veri, araştırma falan koyup aklınızı alabilirler. Günün sonunda bize düşük ses tonuyla yakınmak kalıyor. Sessiz kalmaktansa yakınmakta iyidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi

Papa’nın gerçek niyeti ne?

02 Aralık 2025 Salı 00:04

Ailenin fabrika ayarları

25 Kasım 2025 Salı 00:05

Ateşin düştüğü yerden yazıyorum

18 Kasım 2025 Salı 00:03

Zikzaklar sürece zarar verir

11 Kasım 2025 Salı 00:05

Kumara karşıyız! Yasal olmayanına?

04 Kasım 2025 Salı 00:05

Yolun henüz başındayız

21 Ekim 2025 Salı 00:05

Gazze’nin sonu Grozni olmasın

14 Ekim 2025 Salı 00:01

Yaz bitti soykırım devam ediyor

30 Eylül 2025 Salı 00:03