Ömrün İncisi Hitam
İnciler sakladım elimde, bitmeyeceğini sandığım, gözüme sonsuz gözüken inciler. Yürüdüğüm her yolda bir adım ileriye attım, üç adım geriye: istedim, incisiz kalmasın insanoğlu, gerideki de ilerideki kadar yeşersin. Yüzlerinde oluşan saniyelik tebessümleri sonsuz, -aynı elimdeki inciler gibi- neşe, hatır sandım; yanıldım. Zamanla bitiş çizgisi gölgelerin ardına gizlendi, muradıma erdim. Geriye attığım ikinci adımın beni tüm insanlığın geride bırakışını seyrettim, yolun bu kısmında yalnızca ezilmiş otlar, onlarcasının tozu dumana katmasıyla yavaşça havaya karışan seyrek duman ve ben kalmıştık artık. Mağlubiyetimi garantiledim. Gerisinde kaldığım dosta hafif hızlanarak yetiştim ve uzattım incilerimden birini. Aldı, inceledi; parmaklarından kayıp gitmesi çok uzun sürmedi. Duygularım bana ne söylüyordu çözemedim, hüzünlendim, boğazım düğümlendi, gülümsedim; insanlığa uzattığım onca incinin birer birer toprağa karışmasını sükunetle karşıladım. Yarışın başlangıcını düşündüm, en hızlı adımları atma yükü altındaki aciz bedenimi. O vakit yitirdiğim incileri yad ettim, her biri ezilmişti yolu süratle kat edenlerin ayaklarının altında. Gerilemiştim, tam orta sıralara. Uzattığım her inci yerini bulmuştu bu sıra, adeta umut olmuştu bazısına, tutunabilecekleri bir dal. Yarışın en umutlu lakin aynı zamanda endişelileriydi onlar, hırsına değil hedefine koşanlar.
Derin bir yara misali kanıyor, anlık duruyor ve yeniden kanıyordu zihnimde devamlı biriken sorular; son sıradan bitiş çizgisine yaklaştıkça insanlarda göremediğim ışığın acısından. Boş bakan gözler ardında yavaş, temkinli, bazen de sendeleyen adımların inciden yansımalarından.
Ânın gafletiyle insanoğlunun her kademesinin önüme serildiği yanılgısına kapıldım. Başlangıç ve bitişi hep bir bildim. Ne zaman ki yağmur damlacıkları yavaşça okşadı saçlarımı, uyandım. Sağımdaki yoldan ifadesiz yüzüyle bitiş çizgisine yaklaşan, solumdaki yoldan son gücüyle koşan lakin hep arkada kalan onlarcası yavaşça belirdi önümde.
Ve derin bir nefes çektim, yüreğimi inciten, her bir yaraya merhem olacak kadar dolu bir nefes. Adeta bu yolun sonu âb-ı hayat, bense sonsuzu göğüsleyen o ilk nefesi tadıyormuşumcasına derin bir nefes.
Çizgiye adımımı atmamla yeşerdi onlarca pişmanlığın tohumu, her biri yüreğimde yetişen incilerin serili olduğu yol bir adım gerimde, bense geriye dönemeyecek kadar ileride kalmıştım oysa. Dönüş yoktu buradan, sona gelmenin ve onu seçmenin kaçınılmaz ağırlığına esirdim. Ardımda kalanların benden kopardığı her bir parçaydı kalanlar yolun gerisinde, yaralarında biten ömürlük izler ilerisinde.
Diledim muhayyel dünyama doğsam bu gece, vücudumda taşısam yaralarımı ruhum yerine, her çırpınışın sonu neşe, haykırışın huzur olsaydı menekşeden kısa ömürde.
Belki o zaman bilirdim nedir inciye, yaraya sarılmak, inciten, incinen; narince kaderime sonra kederime hayat, kalbime ilmek ilmek sevgi işleyen.
