Sabit Talha Şahin

Sabit Talha Şahin

Eksik Hatırat

Eksik Hatırat

"İplerini bırakıyorum ellerimden, avuçlarım seni tutmaktan çizik çizik hep. Oluk oluk kanlar akıtmış her biri görmemişim, meğer bu ip kıpkırmızı olmuş benim kanımla. Özür dilerim."

Yüzünü bana doğru çevirdi, ne zamandır bana baktığını düşünerek kendimi kandırıyordum bilemedim. Acısını hissettim.

"Hangi ipler?"

Bir defne yaprağı, sümbül kokusu sardı etrafımı. Yıkıldım, ezildim, kabullenemedim.

"Seni yönlendirmeye çalıştığım, değişmek istediğini söylediğin gün elime verdiğin ipler. Hatırladın mı?"

Henüz cümlemi bitirmeden çevirdi kafasını yeniden uzaklara, benim onun için tuttuğum iplerin uzanamadığı, uzandığı vakit onun gizlediği uzaklara. Adeta o zalimmiş de ben onu durduramamış, kabahat işlemişim de boynum bükülmemişçesine sordu:

"Ne demiştin?"

Bir kanayan avuçlarıma baktım, bir gözyaşlarıma. Feda ettiklerime, inandıklarıma yandım. Güvenmek gibi bir acıyı küçüklükten tatmış, şimdi tekrar denemiştim. Sonuç hüsran, yine mağlubiyet, uğrunda hep hatırlayacağın ama hatırlanmayacağın eylemler, sözler, umutlar...

"Diyordum ki: Şu ellerimdekiler, onları bir köşeye koyuyorum şimdi. Biraz halsiz düştüm, dinlenip geleceğim."

Derin bir nefes çekti, depderin.

"Ben de ne zaman bırakacaksın diye bekliyordum, iyi oldu, daha yanına gideceklerim var. Biraz oyalan hatta, eline alınca şu halatları sıkışıp kalıyorum aynı yerlerde, biliyorsun."

Yutkundum, başımla onayladım. İçimden 3'e kadar saydım. Yarım kalmışlığın sayısıydı 3, ilk ve her zaman tek, onlarcanın içinde hep ayrı. Bıraktım ipleri, son kez yapabileceklerini hissettiklerinden mi bilinmez elimdeki en derin izlerini kazdılar. Onlar düştü ellerimden, ben inledim. Biraz acı, belki hüzün lakin en çok hayal kırıklığıyla. Adımlarım birbiri ardına dizildi, vücudum attı kendini loş ışıklı bir lavaboya. Biri gelse, sorsa bana bu yaralar nedir. Benden olmayan bu yaralar nedir, ondan ötesi; incitenin dahi habersiz olduğu bu varolmuş kimdir? Yüzlerce akrep ve yelkovanın turladığı, evrenin sonsuza ulaştığı vakit boyunca kendine kör olan, gerçek midir ?

Düşünceler beni avlamadan harekete geçtim, musluğu sonuna kadar açtım ve su tuttum ellerime. Akan su kanımla kavuştuğu kızıllığı kaybedene dek devam ettim, soğuk suyun etkisiyle ellerimi bazen hissedemeyip paniklesem de en sonunda kısmen temizdi artık yaralarım. Bir göz gezdirdim kendime, daha doğrusu, ellerime. Kabuk tutan ve izi kalan yaraları daha önce görmemiş, belki de önemsememiştim. Tanıyamadım onları, kendi tenime yabancı kaldım. Kapattım kendimi açık gördüğüm kabinlerin birine ve ağladım. Gözyaşlarım yüzümde kuru tek nokta bırakmayana dek, içim hüzünle baştan aşağı yıkanana dek.

Bildim, insan uğruna çabalanır ancak ümit edilmez.

Yazdım, cerahattan akan kanla duvarlara, sığmadıkça aynalara:

"Güven acıtır, aşk ağlatır, giden onunla götürdüklerini getirmez, unutan tek bir gün hatır bilmez. Sev ki anlayasın; hayatı, neşeyi, umudu."

İnsanlar adına hayal kurmanın en ağır yükünü sırtlanmakmış vedalar, hele ki son bir söz etmeden; içten öldürüp yaşatılanlar.

Şimdi kaldı başucumda yalnız defne yaprakları, ne ip ne insan; hepsi üç asır uzağımda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sabit Talha Şahin Arşivi
SON YAZILAR