Abdullah Akif Solak

Abdullah Akif Solak

Sarı yapraklar dökülürken

Sarı yapraklar dökülürken

Güneş sıcak yüzünü göstermez oldu. Sıcak günler geride kaldı. Soğuk hava içimizi üşütmeye başladı. Kış yüzünü gösterdi. Ağaçlarda yaprak dökümü başladı artık. İlkbaharla birlikte yeşeren yapraklar, sonbaharla birlikte sararıp dökülmeye başladı. İnsanlar için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. İlkbaharla gelen sıcaklar, insanların yüreğini ısıttığı gibi kışın habercisi sonbaharla birlikte yüreklere soğuklar da düşmeye başlıyor. Nasıl yani? Her yıl alıştığımız kış haberleri vardır ya, ondan bahsediyorum. Güzel ülkemde o kadar kimsesiz, yuvasız insanlar var ki! Soğuk o insanların iliklerine kadar işliyor. Kimsesizliğin verdiği o hüzün, soğuklarla birlikte dahada artıyor. Kış ayları işte bu insanlar için zor aylardır. Caddelerde, sokaklarda, yıkık dökük mekânlarda, yırtık pırtık elbiselerle, yüzleri soğuktan kızarmış insanları görme zamanımız geldi. Titreyen dudaklarına aldıkları, yerden bulunan bir sigarayı, soğuk soğuk içlerine çekmenin zamanı geldi. Üşüyen ciğerlerini sigarayla ısıtma zamanı geldi.

Bu insanlar zaten yalnızlığı yüreklerinde ömür boyu taşıyorlar. Bu yalnızlık onlar için hiç bitmeyen bir soğuk gibi. Bir de üstüne ‘kış’ın soğuğu eklenince vay hallerine. Hele bir de haberlerde içler acısı durumlarını izliyoruz ya, işte o daha da kötü yapıyor durumu. Kimi ağlıyor, kimi her şeye rağmen gülebiliyor en acısı da soğuktan donarak ölebiliyor. İlkbahar’da yeşeren yapraklar nasıl ki Sonbahar ile sararıp dökülüyorsa, bu insanlar da soğuktan sararıp dökülüyorlar. Milyonlarca insanın yaşadığı, milyonlarca binanın bulunduğu dünyada soğuktan ölmek ne acı şey. Düşünsenize. Kendinizi onların yerine koyun. Buz gibi soğuk bir hava… Üstünüzdekiler sizi soğuktan korumaya yetmiyor. Soğuğu belki bir nebze engellemek için bir kuytuya atıyorsunuz kendinizi. Büzüşüyorsunuz soğuk nefesinizi ciğerinize her çekişinizde. Gözleriniz kapanıyor soğuktan. Belki göreceğiniz düşlerle ısınmanın hayaliyle dalıp gidiyorsunuz. Hiçbir şey hissedemez hale geliyorsunuz. Ya da, üşümemek için yürüyorsunuz soğuğa karşı durarak. Çevrenizdeki insanları seyrediyorsunuz. Evleri izliyorsunuz. İnsanlar sıcacık mekânlarda çaylarını yudumluyor. Muhabbet ediyorlar, gülüyorlar… Çünkü mekân gibi içleri de sıcak. Dışarıyı görmüyorlar bile. Oysa onlara imrenerek, titreyerek bakan birileri var. Oradan geçiyor, yürümeye devam ediyor. Evlerden tüten dumanlara bakıyor. Bizler için anlamsız bir durum belki. Hatta saçma… Ama onlar için o duman; hayallerini kaplayan, içlerini ısıtan belki de hayatlarının en anlamlı şeyi. Belki ulaşamayız diyorlar belki de umutlarını o dumanla yeşertiyorlar… İki durumda da aynı hüzün… şimdilik soğukla birlikte o dumana veda edip geçip gidiyorlar.

Peki ya bizler? Onlar dışarıda bunları yaşarken bizler ne yapıyoruz? Ya da ne yapacağız? Hangimiz içerde, sıcacık yuvamızda, ailemizle, sevdiklerimizle sohbet ederken, buğulanmış pencereden dışarı bakıp onları göreceğiz? Belki de hiçbirimiz görmeyeceğiz, göremeyeceğiz. Sıcak bizi o kadar saracak ki, kalbimiz onların yaşadığı soğukluğu hissedemeyecek… Ya sonra… Sararıp dökülen yapraklar gibi dökülecekler mi? Yoksa tutunacak bir dal bulabilecekler mi? Bunu hep birlikte, ilerleyen kış günlerinin soğuk gecelerinde göreceğiz. Bakalım devlet ve millet olarak hep birlikte ısınmayı becerebilecek miyiz? Saygı, sevgi ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdullah Akif Solak Arşivi
SON YAZILAR