Melda Ünal
Melda Ünal Sosyal medyanın sessiz etkisi: Kendini sürekli kıyaslamanın yorgunluğu

Sosyal medyanın sessiz etkisi: Kendini sürekli kıyaslamanın yorgunluğu

Her sabah uyanır uyanmaz telefona uzandığımız bir çağdayız. Daha gün başlamadan başkalarının hayatına, başarılarına, bedenlerine, ilişkilerine tanık oluyoruz. Bir bakıyoruz, henüz kendi günümüzle temas bile kuramamışken zihnimiz çoktan başkalarının hayatına göre şekillenmiş: “Ben neden böyle değilim? Neden onlar kadar iyi hissetmiyorum? Neden geç kalmış hissediyorum ?”

Bir başkasının başarılarını, tatillerini, kusursuz görünen bedenini ya da ilişkisini izlerken kendimizi farkında olmadan bir karşılaştırma döngüsünün içinde buluyoruz. Sosyal medya çoğu zaman yüksek sesle değil, çok daha tehlikeli bir yerden etki ediyor: Sessizce.

Kıyaslama bir anda gelmez; damla damla zihne sızar. Yavaş yavaş senin gerçeğini gölgeler. Ve fark etmeden, kendini hep bir yarışın içinde bulursun o yarışın koşullarını hiç belirlememiş olsan bile. Sosyal medya, görünürde iletişimi kolaylaştırsa da; benlik algısı, özsaygı ve yaşam doyumu üzerinde sessiz ama derin etkiler bırakmaktadır.

Psikolojide “sosyal karşılaştırma kuramı”, bireyin kendini değerlendirme sürecinde başkalarıyla kıyaslama eğiliminde olduğunu söyler. Günümüzde bu eğilim, sosyal medya sayesinde sürekli tetiklenir hale gelmiştir. Instagram ve TikTok gibi platformlarda paylaşılan içerikler çoğunlukla idealize edilmiş, düzenlenmiş ve filtrelenmiş yaşam kesitleridir. Gerçekliğin bu şekilde çarpıtılması, bireyde “benim hayatım eksik” hissini güçlendirir.

Araştırmalar, yoğun sosyal medya kullanımının özellikle genç yetişkinlerde yetersizlik duygusu, düşük özsaygı ve kaygı bozukluklarıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Her beğeni, beyinde dopamin salınımını tetikleyerek kısa süreli bir haz yaratır. Ancak bu haz, kalıcı bir tatmin değil, tekrar onay arayışını besleyen bir bağımlılık döngüsüdür. Zamanla kişi, kendi değerini dışsal geri bildirimlere bağlamaya başlar. Gerçek yaşamla dijital vitrin arasındaki fark büyüdükçe, benlik algısında çatışmalar ortaya çıkar.

Sosyal medyanın tamamen zararlı olduğunu söylemek doğru değildir; önemli olan, bu mecrayı bilinçli ve sınırlı biçimde kullanabilmektir.

Peki ne yapabiliriz? Bu çağın içindeyiz ve sosyal medyadan tamamen çıkmak çoğu zaman gerçekçi değil. Ama etkisini yönetmek mümkün. Kendini sürekli başkalarıyla kıyaslamak yerine, bireyin kendi yaşam dinamiklerini fark etmesi; ekran süresine sınır koyması, dijital detoks dönemleri planlaması ve gerçek temas kurabileceği alanlara yönelmesi ruhsal dengeyi korumada önemli adımlardır. Kendine dönüşü artır. Ne hissediyorsun? Ne istiyorsun? Bugün sana ne iyi gelir? Bu sorular kıyaslamayı susturur, kendi sesini güçlendirir.

Unutmamak gerekir ki mesele, kendi hayatınla temasını ne kadar koruyabildiğin. Ekranın öteki tarafında gördüklerimiz çoğu zaman bir yansımadan ibarettir. Gerçek yaşam, filtresiz hâliyle daha değerlidir.

Uzm. Klinik Psikolog Melda Ünal

Önceki ve Sonraki Yazılar
Melda Ünal Arşivi