Çocuklarda Oyun Terapisi: Neden Sadece Oyun Değildir?
Son yıllarda birçok ebeveyn, çocuklarının yaşadığı duygusal ve davranışsal güçlükler karşısında “Konuşmuyor, anlatmıyor, içine kapanıyor, sürekli ağlıyor” veya belirgin davranış problem şikayetleriyle yardım arayışına giriyor. Oyun terapisinin adını duymayan neredeyse kalmadı; fakat birçok aile için oyun terapisi hâlâ sadece “çocuğun oyalanması” olarak görülüyor. Oysa çocuk için oyun, yetişkinin kelimelerle anlattığını sembollerle ifade ettiği bir dünyadır. Oyun terapisi söz konusu olduğunda, karşımızda asla sadece oyun yoktur; hayatın, duyguların ve iyileşmenin bütünlüklü bir hikâyesi vardır.
Oyun terapisi, çocuğun duygu ve düşüncelerini doğrudan ifade edemediği durumlarda, iç dünyasını dışa yansıttığı en doğal alanı oluşturur. Oyuncaklar birer metafordur: Bazıları korkuları temsil eder, bazıları güçlülüğü, bazıları ise çocuğun yaşadığı çatışmaları. Çocuklar yetişkinler gibi oturup duygularını analiz ederek anlatamazlar; kaygılarını, korkularını, kırgınlıklarını oyun malzemeleriyle sembolik bir şekilde dışa vururlar. Bir çocuğun oyuncak bebekle kurduğu sahne, kum tepsisinde inşa ettiği dünya ya da bir peluş ayıya söylediği cümle, yaşadığı içsel fırtınanın en net tercümesidir.
Bir çocuk travmatik bir yaşantıyı kelimelerle anlatmakta zorlanırken, aynı olayı dakikalar içinde oyun senaryosuna dönüştürebilir. Terapist burada yönlendiren değil, çocuğun oluşturduğu sahnenin anlamını gören bir göz olur. Oyun terapisi, çocuğun yaşadığı duygusal sıkışmayı ifade edebilmesi için güvenli, yargısız ve yapılandırılmış bir alan sunar. Bu nedenle oyun odası, çocuğun kendini güvende hissederek iyileşmeye başladığı en önemli mekândır.
Ebeveynlerin sık yaptığı bir hata, “Orada sadece oyun mu oynuyor, bu nasıl terapi?” diye düşünmektir. Oyun, çocuk için bir dil olduğu için terapi de bu dil üzerinden ilerler. Çocuk oyun sırasında sınırları dener, çatışmalarını dışa vurur, kaygısını sembolleştirir ve çözüm üretmeye çalışır. Bu süreç, çocuğun duygusal düzenleme becerilerinin gelişmesini, kendini ifade edebilmesini ve güvenli bağlanma deneyimini güçlendirir.
Oyun aynı zamanda çocuğun travmayla baş etmesinde büyük bir iyileştirici güce sahiptir. Çocuk, oyun aracılığıyla yaşadığı olumsuz deneyimi yeniden kurgular, kontrol eder ve sonunda “güvende olma” hissini yeniden inşa eder. Bu süreçte terapist, oyunun ritmine eşlik eden görünmez bir rehberdir.
Oyun terapisi, sadece bir oyun etkinliği değil; çocuğun ruhsal gelişimini destekleyen, kendini keşfetmesini sağlayan ve kırılgan duygularını güvenle ifade etmesine yardımcı olan bilimsel bir müdahaledir. Çocuğunuzun iç dünyasına ulaşmak için bazen kelimeler yeterli olmaz; oyun, onun en güçlü anlatım biçimidir.
Sonuç olarak, oyun terapisi çocuk psikolojisinin en derin ve en bilimsel müdahale alanlarından biridir. Dışarıdan bakıldığında sadece bir oyun gibi görünse de, içeride yoğun bir duygusal emek ve profesyonel bir yönlendirme vardır. Ve unutmayalım; Çocuklar oyunla anlatır, oyunla iyileşir ve iyileşmenin yolları hep açıktır. Yeter ki biz yetişkinler anlamaya, görmeye ve harekete geçmeye niyet edelim.
