Osman Uzunkaya

Osman Uzunkaya

Yıllar Geçsede

Yıllar Geçsede

Zaman denilen mefhum tıpkı yağız bir koşu atı gibi. Onun sırtına binmiş, düşmeyeyim diye yelesine sıkıca tutunmuşum. Gittiğim yer meçhul, güzergâh ise çetin ve engebeli. O beni varacağım yere kadar götürmeye memur, ben de onunla yolculuk etmeye. Biliyorum her ne kadar yol arkadaşı olsak da o beni bir vakit taşıyıp sonra sırtından atacak umarsızca.

Saatler, “ tak tak” demese ne onu hissetmek, ne de sesini duymak mümkün olacak. Gâh o benim içimde, gâh ben onun. Bir birimizle köşe kapmaca oynuyoruz sanki. Oynuyoruz ama oyunu hep o kazanıyor, köşeleri o tutmuş; benim ne mekânım, ne köşem ne de bir sığınağım var.

Bazen ona kahrediyor, tek suçlu oymuş gibi onu yargılıyorum. Birde şiir yazdım onun hakkında: Benim derdim zamanladır/Zamanladır hesaplaşmam/Aynaya her baktığımda/En çok kızdığımdır zaman/ Zaman beni çalan hırsız/Zaman saatimdeki tak tak/Zaman ne çok yanılmışım/Sana aldanmakla eyvah!/Zaman sahnedeki oyun/Zaman bende birkaç nefes/Zaman dönüşsüz yokuşlu/Boşlukta kaybolan ses. Ona olan kırgınlığımı dizelere döktüğüm yetmezmiş gibi, bir de bu dizelerde onunla hesaplaşacağımı belirtmişim ne haddimeyse.

Zaman denilen mefhumla kavga etmenin nafile bir çaba olduğunu anladım geçte olsa. Keşke eskiden olduğu gibi; “Azıcık aşım, kaygısız başım.” Diyerek yaşayıp gitseydim onunla. Hiçbir şeye aldırmadan günümü gün etmenin hevesinde ve boş hayaller peşinde olsaydım. Lakin öyle bayağı bir hayatı benimsemekle kendime haksızlık etmiş olmaz mıydım? Dostlarım bana, “ot gibi yaşıyorsun” derlerdi bazen. Ben de onlara halimden memnun olduğumu söylerdim memnun olmadığım halde. Ne zaman ki aşk gemisi gönül sahilime demirledi, işte o vakit her şey değişiverdi ters-düz oldu birden. Meğer zamana değer katan, onu bilmem kaç kırat mücevher mesabesine yükselten aşk imiş. Böylece anladım zaman denen mefhumun kıymetini. Defalarca vuslat sona ermesin, günler onsuz geçmesin diye dua ettim ellerimi semaya açarak. Anladım ki zaman ona emredileni yapıyor, onun görevi bir ırmak misali akıp gitmek ardında tortu bırakarak.

Nasip işte! Bir saniyesine dahi kıyamadığım o muhteşem günler şimdi geride kaldı. Zaman yine yaptı yapacağını. Beni yarı yolda bıraktı, geçti gitti. Nereye gideceğim, ne yapacağım bilmiyorum. Pusulam sendin benim. Artık yolumu da, yönümü de kaybettim. Katlanamayacağım bir acı var içimde. Meğer ayrılık hakkında boşuna; “Ayrılık ölümden de beter.” Diye söylenmemiş. Ruhum çırılçıplak, yüreğim yangın yeri. Zaman geçmesin diye dua ederken, Hz. Pir’in; “İyi ki geçiyorsun zaman. Ya acının en derinime işlediği bir anda donsaydın.” Sözü tesellim oldu.

Ümidimi kaybetmedim; yıllar geçse de zaman mefhumu denen o yağız koşu atının sırtına binip, sana geleceğim günün birinde.

Esenlik dileklerimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi
SON YAZILAR