Ağaç yaşken eğilir
Eğitim sistemimiz, zorunlu eğitim sistemimiz ve yüksek öğretimimiz derin sorunlarıyla giderek ülkenin ve ülke insanın ayağına bağ olmaya başlamıştır. Zorunlu eğitimin süresinin uzadığı oranda kalitesinin düştüğü görülmektedir. Faydadan çok zarar getirmektedir. Hatta bana kalırsa eğitim sitemimizdeki sorun milli güvenlik sorunu denebilecek ölçüde stratejik bir boyut kazanmıştır.
“Her insan okumalı” gibi bilimsel hiçbir temeli olmayan anlayışla zorunlu eğitim uygulanması sistemi komple felç etmiştir. Her insan okumaya uygun değildir, okul eğitimi de her insan için uygun değildir. Üstelik okul eğitiminin ''zorunlu'' olması işleri hiç olmadığı kadar kötü bir duruma sokmaktadır. Okuma yazma öğrenecek kadar, dört işlem yapacak kadar, mevsimi, yağmuru, toprağı tanıyacak kadar zorunlu öğretim yeterlidir. Temel görgü kurallarını, temel vatandaşlık ve hayat bilgisi kuralları, temel milli ve manevi değerler eğitimi zorunlu olmalı. Bu da ilkokul süresince (4-5 yıl) halledilir. İlkokul sonrası eğitim kesinlikle zorunlu olmamalı.
Gelişmiş ülkelerde zorunlu eğitim en az 10 Yıl - 12 Yıl diyenlerimiz olacaktır. Birincisi o ülkelerin gelişme sürecinde zorunlu eğitim bu kadar uzun değildi. İkincisi ve en önemlisi o ülkeler gelişimini tamamladıktan sonra zorunlu eğitim süresini uzatsalar da olumlu sonuç alamadıkları ortada. Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi ara eleman ihtiyacı konusunda göçmenlere bağımlı hale geldiler.
Eğitimde zorunluluk değil istek ve yatkınlık esası aranmalıdır. Hiçbir motivasyonu olmayan çocukları zorla betonarme bir yapının içine kapatıp yıllarını boşa heba etmek ülkeye yarar sağlamak yerine gerçekten başarılı ve istekli çocuklara da en büyük zararı veriyor. Bu olumsuz tabloda sadece öğrenciler değil öğretmenlerde gitgide yormaktadır. Okullar bilgi aktarma yeri olmak yerine gitgide çocuk ve gençlerin tutulduğu ömür törpüsüne dönüşmüştür. Sınıfta kalma yok, disiplin yok, yaptırım gücü yok, okuldan atma yok. Bu ortamda başarı olur mu? Fayda gelir mi ?
Ağaç yaşken eğilir.
Bırakınız bazı çocuklarımız köylerinde tarım ve hayvancılık yapsınlar. Tarımsal üretimimiz can bulsun. Köylerimiz boşalmasın. Nüfus şehirlere birikip çarpık yapılaşmaya yol açılmasın.
Bırakınız bazı çocuklarımız babalarının mesleklerini yapsınlar. Esnaf olsunlar. Üretici olsunlar. Babalarını ve ülkemizi göçmen işçilere muhtaç etmesinler.
Bırakınız bazı çocuklarımız meslek ve zanaat sahibi olsunlar. Sanayide çırak olsun, fabrikada- atölyede işçi olsun. İnşaatta taş üstüne taş koysunlar. Elleri iş tutsun, cepleri para görsün. Meslek sahibi olsunlar. Ne ailelerine ne devlete ne de millete yük olsunlar.
Son yıllarda bu akıl almaz anlayış üniversitelere de sıçramıştır. Herkes üniversite okumalı anlayışıyla ülkenin her yerine iyi bir lise kalitesinde bile olmayan çakma üniversiteler açılmıştır. Üniversite giriş puanları aşırı düşürülerek orta öğretimde yılları heba edilen gençlere yenileri eklenmiştir.
Dışarıda akan gerçek hayata dair en küçük bir tecrübesi olmayan, mesleği, olmayan, elinden hiçbir iş gelmeyen, diplomalı gençlerimiz atama bekleyen niteliksiz yığınlar halini almıştır. Neredeyse 25 yaşına kadar hiçbir sorumluluk almamış, düzenli bir işte çalışmamış, gerçek hayattan bihaber bu gençlerimiz geleceğe dair hiçbir umutları olmadığından evlenememektedir. Evlenmelerin azalması ve evlenme yaşının ötelenmesi nüfus krizine yol açmaktadır.
Gençlerimizin en değerli yıllarına yazıktır.
Ailelerinin emeklerine yazıktır
Eğitimcilerimizin emeklerine yazıktır
Beyhude harcanan milli sermayemize yazıktır
Gelin bütün emek ve mesaimizi istidadı ve isteği olan başarılı çocuklarımızın eğitimine harcayarak hak edenlere en iyi eğitimi vermeye odaklanalım. Zorunu 12 yıllık eğitim ile gereksiz açılmış kalitesiz üniversite öğreniminin hiçbir derde derman olacağı yok.