Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

ARTIK TIRNAĞIN VARSA BAŞINI KAŞI

ARTIK TIRNAĞIN VARSA BAŞINI KAŞI

ABD Merkez Bankası tarafından faiz artırım uygulamasına geçilip geçilmeyeceğiyle ilgili sis perdesi artık aralandı. FED, piyasaların beklentilerine uygun bir şekilde faizleri 25 baz puan artırdığını açıkladı. ABD ekonomi verilerine yıl olarak bakıldığında TÜFE ve çekirdek enflasyon oranının yükseliş trendi göstermesi, konut yapımlarının ve istihdamın artması, her ne kadar sanayi üretimi sonuçlarının beklentilerin karşılamamasına rağmen bu durumun ekonomiyi ciddi derecede etkilememesi, Yellen’in faiz artırımına gitmesinde elini güçlendiren başlıca faktörleri meydana getirdi.

          Yellen faiz artırım kararına gitmelerinin gerekçelerini sıralarken de yukarıdaki verileri kaynak göstererek, ABD ekonomisinin iyileşme yoluna girdiğini, enflasyon ve büyüme oranının yükselmesiyle ilgili ümitlerin artarak geleceğe daha güvenle baktıklarını ifade etti. Faiz artırım kararı uygulamasını başlatmalarının ABD ekonomisine duyulan güveni gösterdiğini ve bunun para politikası araçları kullanılarak pekiştirileceğinin altını önemle çizdi. Yellen faiz artırım uygulamalarına, ABD başta olmak üzere küresel ekonominin gelişimleri de göz önüne alınarak dikkatli ve kademeli şekilde devam edileceğini belirtip, bundan sonrada FED’in küresel ekonomide baş rolü oynayan kurum olacağını da vurguladı.

Küresel boyutta genel olarak olumlu bir havanın yayılmasını sağlayan FED’in faiz artırım kararıyla ekonomiler bundan sonra, ne tür gelişmelerle karşılaşabilecekleri üzerine düşünce ikliminde yoğunlaşmaya başladılar. FED kararları muhakkak ki öyle veya böyle tüm ekonomileri etkileyecektir ama esas önemli olan, ekonomilerin kendi içinde bulunduğu şartlara göre sonuçları olumluya çevirebilmektir veya olası olumsuzluklardan en az zararla kurtulabilmektir. Çünkü FED kararının etkileme gücü,  her ülkenin sahip olduğu ekonomik yapılarının sağlamlığına göre değişecektir.

Enflasyonun nihayet yükselme sinyalleri vermesi, piyasaların canlanması, dayanıklı tüketim malı temeline dayanan sanayi üretimin ve büyüme hızının artması, EURO bölgesinin geleceğine yönelik olumlu beklentilerin güçlenmesine yol açtı. Bu durumun, genellikle yüksek bir alım ve satım gücüne sahip AB bölgesiyle önemli ihracat ve ithalat ilişkisi olan ülkemiz içinde, haliyle sevindirici bir gelişme olduğu açıktır. Çünkü AB ekonomisinin büyümesi, hem coğrafi yakınlık hem de ortak ticari çıkarlar açısından ülkemiz ekonomisine olumlu yansımaları, Rusya ile ortaya çıkan siyasi kriz kaynaklı ekonomik sorunların arttığı şu günlerde, daha da önemli hale gelmiştir. AB bölgesinin güçlü işaretler ile büyüme trendine girdiğini gösteren söz konusu fırsatlar değerlendirilip, ülke olarak iç siyasi kısır tartışmalarına, ego tatminlerine, kısa vadeli çıkarlar uğruna heba edilmemelidir.

Aylardır ucuz emek ağırlıklı ihracata dayanan ekonomik gelişmesinde sorunlar yaşayan Çin’de, sanayi üretiminin artması, yavaşlamanın sona ermeye başladığını işaret etmesi bakımından olumlu bir gelişmedir. Kişi başına düşen ortalama geliri AB ülkelerinden çok düşük olmasına rağmen, hem devasa nüfusu hem de ucuz iş gücü ile dünyanın en önemli üretim aktörlerinden, ihracatçı ve ithalatçı ülkelerinden olan Çin’in, sanayi üretimdeki artış oranının geçici nitelik göstermemesi ve artık büyüme oranını, kendiyle özdeşleşen %10’a çıkarması tüm dünyanın ortak dileğidir. Tıpkı inşaat sektörünün yüz civarındaki üretim kolunu etkilediği gibi, nerdeyse tek başına küresel büyümeyi etkileyecek kapasiteye sahip Çin ekonomisinin yavaşlamaması, herkesin ortak çıkarınadır.

Ülkemiz açısından ekonomik gelişmelere baktığımızda, işsizlik oranın istenen düzeyde olmasa da %10,3’e düşmesi, merkezi bütçenin fazla vermesi olumlu gelişmelerken, iktidar tarafından reform şeklinde kamuoyuna lanse edilen 64. Eylem Planının gereklerinin bir an önce icraata dönüştürülmesini 80 milyon bekliyor. Eylem planının ve şımarıklığa dönüşebilecek iktidarın politikalarının başarıya ulaşmaması, ülkemiz açısından sıklıkla vurgulanan 2023, 2071 gibi stratejik yıllardaki ekonomik ve siyasi hedeflere büyük bir ihtimalle ulaşılmasını tehlikeye sokacaktır.    

FED’in faiz artırımına geçmesinin, dünya ekonomileri gibi bizi de etkileyeceği zaten biliniyor ve bekleniyordu. En genel etki, artık Türkiye gibi gelişme yolundaki ülkeler için ucuz parayla borçlanma döneminin kapanmasıdır. Bu vakitten sonra her gelişmekte olan ülke gibi Türkiye’de, kendi toplumsal ve sosyal hamuruyla barışık ekonomi gelişim sürecini politikalarını hemen ve doğru bir şekilde oluşturup uygulamaya koymak zorundadır. Üretim ekonomisini destekleyen eğitimin kısa, orta ve uzun vadede planlanması, ihraç ettiğimiz malların ileri teknoloji ağırlıklı niteliğe dönüştürülmesi, öncelikle teknoloji odaklı KOBİ’lerin desteklenmesi, artı sosyal adalet ve barış ortamının tesis edilmesi olmazsa olmazımızdır. Bundan sonrada illaki küresel ve ülkesel bazda, bir çok iktisadi ve siyasi gelişmeler olacaktır: FED’in toplanıp çeşitli kararlar alması; AB, Çin, Japonya, Brezilya, Rusya gibi bir çok ülkede ekonomik istikrar sağlanması veya sağlanamaması; ekonomik, sosyal ve jeopolitik sorunların ortaya çıkması gibi. Önemli olan ülke olarak her türlü gelişmeyi ekonomik, sosyal ve toplumsal açıdan güçlü durumdayken karşılamaktır. Bunun da yolu ortak hedefler uğrunda iyi niyetli, sabırlı çalışmaktan geçmektedir.  

  

          Soru: Monopol piyasasında reklama ihtiyaç duyulur mu? Neden?...

          Sözün Gözü: Sabır en büyük silahtır, o kişiyi çukurlaştırmak için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR