Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

AYSBERGİN UCU

AYSBERGİN UCU

Türkiye ve ABD gündemi, Kasım ara seçimlerinde çoğunluğu kaybetmemek adına birazda Trump’ın zorlamasıyla köpürtülen Brunson olayıyla, özellikle son iki haftadır meşgul olmaktaydı. Çoğunluğun beklediği bir şekilde, hapiste kaldığı günler dikkate alınarak suçluluğu sabit kılınmakla birlikte, serbest bırakıldı. Brunson’ın cezaevine konmasından bu güne kadar geçen süreçte, Trump ve yardımcısı Mike Pence ile ülkemiz iktidar partisi yetkililerinin konuşmaları incelendiğinde, yargının verdiği kararla ilgili hükümet ile muhalefet arasındaki karşılıklı tartışmaların uzun bir süre devam edeceği anlaşılmaktadır. Brunson kararı iç siyasete malzeme yapılacağı, daha şimdiden anlaşılmıştır. Hükümet kanadı, “Bağımsız yargı kararıdır, Türkiye’nin hukuk devleti olduğu tescillenmiştir” üzerinden yürürken, muhalefet ise “İktidar partisi tarafından aylardır ajan, casus gibi suçlar isnat edilen kişinin bu kadar kolay serbest bırakılmaması gerektiği, Trump ve M. Pence’nin tehditlerine hükümetin de boyun eğdiği” görüşünü savunmaktadır. Sonuçta, bu kadar önemli suçlarla itham edilen ve 35 yıl hapis istemiyle yargılanan bir kişiye üç yıl bir ay on beş gün ceza verilerek serbest bırakılması konusundaki genel kanı, Türkiye kamuoyunda vicdanları tam olarak rahatlatmadığıdır.

Brunson olayından sonra esas önemli konu, birbirlerinin iyi bir müttefiki olduğunu sürekli dile getiren Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkilerin, ne yöne gideceğidir. Brunson, iki ülke arasındaki belki onlarca farklı görüşten bir tanesiydi. ABD’nin terör örgütleriyle sürdürdüğü ülkemiz güvenliğini tehlikeye sokacak boyuttaki dirsek temaslarının sürmesi, İran’a karşı 4 Kasım 2018 tarihinde uygulamaya konulacak ikinci aşama yaptırımlardan sonra Trump’ın İran ile ticaret yapan ülkelere de cephe alacağını açıklaması nedeniyle, Türkiye’nin İran ile ticarete devam etmesi durumunda gelişmelerin neler getireceği ve son olarak da dış ticaret açığı verdiği ülkelere yönelik uygulamaya koyduğu yüksek gümrük tarifelerinde ne kadar ısrar edeceğidir. ABD çıkarlarını savunmak amacıyla belki kısa vadede olumlu sonuçlar getirmesine rağmen, uzun dönemde Çin, Almanya, Fransa, Meksika, Kanada ve Brezilya gibi ülkelerin kendi güçleri oranında ancak hep birlikte ciddi tutarlara ulaşacak karşı hamle olarak gümrük tarifelerinde artırıma gitmeleri, birebir bu ülkelerin GSMH’larını daraltacağı, resesyona sevk edeceği ortadadır. Sorunun resesyonda kalıp, bir tık daha olumsuz durum anlamına gelen depresyona yani işsizlik ve küresel büyümenin daha da düşme aşamasına geçip geçmeyeceği Trump’ın ABD’sinin takip edeceği politikalara bağlıdır. Belki buraya kadar anlatılanlardan, ekonomik açıdan ülkemizle direkt bir bağlantı kurmakta ilk bakışta güçlük çekilebilir. Ancak görevde kaldığı iki yıla yaklaşan sürede Trump’ın karakteri göz önüne getirildiğinde, ABD’nin yukarıda sıralanan ülkelerle gümrük tarifeleri üzerinden giriştiği bilek güreşinin kısa sürede bitip bitmemesi de belirsizliğini korumaktadır. Kısa dönemde söz konusu ülkeler geri adım atmadıkları takdirde, hem kendileri hem de bu ülkelerle Türkiye gibi önemli ticari ilişkileri olan ülkelerde ekonomik durgunluğa ve istihdamın düşmesi ortaya çıkacaktır. AB ekonomisinin, ABD’ye karşı gümrük tarifelerini artırması nedeniyle durgunluğa düşmesi, toplam ihracat ve ithalatının yaklaşık %50’sini AB üyesi ülkelere yapan Türkiye ekonomisin de durgunluğa girmesine neden olacaktır. Asıl dış kaynaklı tehlikelerden birincisi,  ülkemiz ekonomisi için budur. Diğerleri ise, sınır güvenliğimizi tehdit eden terör kaynaklı güvenlik, ithal etmeye mecbur kaldığımız ve cari açığın en önemli nedeni oluşturan petrol fiyatlarının yükselme trendine gireceğinin öngörülmesidir.  İçsel sorunlar olarak ekonomi politikalarımızı sistemli hale getiremememizdir. Keşke ülke kamuoyu olarak, Brunson gibi ancak figürden fazlası olmayan bir konu üzerinde odaklandığımız kadar; ekonomi, eğitim, siyaset, demokrasi konuları üzerinde yoğunlaşabilseydik, Türkiye şu an her alanda şimdikinden çok daha ileri düzeylerde olurdu.

Soru: Konjonktürel dalgalanmalar ülkelerin gelişmişlikleri hakkında ip ucu verir mi? Neden?

Sözün Gözü: Herkes işini tam yapmalı, ama lafla değil.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR