Bu ümmet aşırılardan çok çekmiştir ve hâlâ çekmektedir
Bu ümmet ne çekmişse ifrat ve tefritçilerden çekmiştir. Birileri dinde olanı yok sayarken, diğerleri de, dinde olmayanı dine ilave etmiştir. Yani birisi dine zam yaparken, öteki de dinde iskonto yapmıştır. Birisi geçmişi sorgulamadan körü körüne toptan kabul edip günümüze taşırken, öbürü toptan reddederek geleceğini, “reddi miras” üzere şekillendirmeye çalışmaktadır. Abdülaziz Bayındır gibi biri, “geçmişteki âlimler, ayet ve hadisleri hep yanlış anlamış veya çarpıtmış” derken, diğeri geçmişe hiç toz kondurmadan yanlışını da doğru kabul ederek günümüze taşımaktadır.
Bu işin bir orta yolu elbette vardır. Her şeyden önce İslam, değişmeyen sabitleri ve değişen dinamikleri ile hayatın tümünü kucaklayan bir nizamdır. Yani İslam’ın değişmeyenleri olduğu gibi değişime açık yönleri de vardır. Allah ve Rasûlü (sav), her alana değişmez kurallar getirmemiştir. Bir takım sosyal, ekonomik ve siyasî alanları ümmetin ictihâdî tespitlerine bırakmıştır.
Olaylara göre, bazı hükümler için nass/ayet ve hadis getirilmeyip sükût edilmiş ve mevcut nassların ışığında anlaşılmaya çalışılması için Müslüman akıllara terkedilmiştir.
Ya da hükümleri ortaya koyan nassların ifade biçimleri genellikle, birbirinden farklı birçok anlayışı, görüşü ve ictihadı bünyesinde barındırabilecek surette geniş ve esnektir.
Bütün bunların yanında zaman, zemin ve şartların değişmesine tâbi olmayan konularda da ortak aklın sesine kulak vermek, daha akıllıca bir yoldur. Bu Kuran yeni inmiyor. Bununla ilgili muhakkik âlimlerin, asrı sadetteki uygulamalarına bakarak sonuçlar çıkarması önemlidir. "Bize Kuran yeter" deyip ahkâm kesenler gına getiriyorlar. "Hayır, biz hadisleri ıskalamıyoruz" diye de yalan söylüyorlar.
Bir konuda, “Şu hadisler var ama şu yönüyle zayıf, metninde ve senedinde bulunan şu kusurlardan dolayı bu hadisler kullanılamaz” diye ilmî bir metotla müktesebata eleştirel yaklaşmak var iken, bunun yerine toptan ret yolunu seçerek, "geçmiş âlimleri itibarsızlaştırma" metodu tercih edilmektedir. Bu yeni yetmeler, ilim ahlakından uzak bir şekilde geçmiş âlimlerin hatasını delillerle çürütüp doğrularını günümüze taşımaları gerekirken, toptan reddedip, Kuran'ı tefsir ederken de -işine gelen çok az rivayetin dışında- hiç hadis kullanmayarak, geçmiş ulemanın sahih görüşlerini bilmeyen taraftarlarını da zaman içerisinde haşhâşileştirmektedirler. Siyah ve beyazdan başka renk, kargadan başka da kuş tanımayanlar, tiryakisi oldukları hocaların dışında hoca tanımıyorlar. Bu kafadar hocalar da bazı TV kanallarında “körler sağırlar, birbirini ağırlar” türünden bir araya gelerek, altyapısı olmayanları aldatmakla meşguller.
Asırlar boyu bütün âlimlerin yanlış yapması, Kur’an’ı ve Sünneti hep yanlış anlamaları, hepsinin yanlış metotlar geliştirmesi ve sadece bu yeni yetmelerin doğru anlaması ve doğru usuller geliştirmesi akla ziyan bir iddiadır ve bir akıl tutulmasıdır. Bireysel hataları anlarız da, âlimlerin topluca hata etmiş olmalarını siz külahımıza anlatın.
Biz Müslümanlar kökü mazide olan âtiyiz. Geçmişimizi reddetmeyiz, sorgular, yanlışlarını ayıklarız, doğrularını günümüze taşırız. Onların bu konuda harcadıkları emeğe nankörlük etmez, saygı duyarız. Allah, gerçek Ehli Sünnet ve’l Cemaat üzere olan âlimlerimizden ve onların izinden gidenlerden razı olsun. Rabbim, dine zam yapan cahil sofuların ve dinden iskonto yapan yeni yetme modernistlerin şerrinden korusun. İkisi de çöpe.
Bu konuyu somut bir misal ile daha anlaşılır hale getirmeye çalışalım. Rasûlullah’a “salât etmekle” ilgili Ahzab suresi 56. ayetine yorum getiren modernist azınlık “salat”ın, Peygambere omuz vermek, destek çıkmak” anlamına geldiğini ifade ederek dil ile “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” demekle ilgili hadisleri görmezden geliyorlar. “Allah, peygamberine salât etti” derken “O’na allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” mi demiş oluyor? diye hadisleri tî’ye alıyorlar.
Bu konuyla ilgili Diyanetin “Kuran Yolu” adlı tefsirinde, ortak aklın kabul ettiği şu bilgiler verilmektedir:
“Bir dinî terim olarak kulların "Salât"ı iki manaya gelmektedir: Birincisi, genel olarak dua. Çünkü dua, kulun özünü ve gönlünü Allah'a yöneltmesidir. İkincisi, özel olarak namaz ibadeti. Çünkü bu ibadet, kendini Allah'a vermenin, O'nun huzuruna sunmanın en güzel aracıdır, en uygun şeklidir.
Müminlerin Peygamber'e salâtı, ona dua etmeleri, onu övgü ve hayırla anmalarıdır. Kendisine, "Selâmın nasıl verileceğini bildik, sana salât nasıl olacak?" diye sorulduğunda, Rasûlullah (sav), namazların oturuşlarında okuduğumuz "Salavât-ı Şerife"yi öğretmiş, "Bana böyle salât edersiniz" demiştir. (Buharı, "Tefsir", 33/10). Sahih kaynaklarda meleklerin salâtı da dua, övgü ve tebrik olarak açıklanmıştır. (Buhârî, "Tefsir", 33/10). Allah'ın bir kuluna salâtı, şüphe yok ki büyük bir iltifat, şeref, lütuf ve rahmetidir. Ancak bunun mahiyet ve keyfiyetini bilmek mümkün değildir. Kaynaklarda bu açıdan salât, "Rahmet ve övgü" şeklinde tanımlanmıştır.
"Siz de ona salât ve selâm okuyunuz" emri bağlayıcıdır, emrin yerine getirilmesi gereklidir. Ancak bunun zamanı, mekânı ve sayısı konusunda açıklama yapılmadığı için fıkıhçılar farklı yorumlar yapmışlardır. Ömürde bir defa Peygamber'e salavat okumanın ve selâm vermenin farz olduğunda ittifak vardır. Onun adı anıldıkça uygun aralıklarda aynı şeyi yapmanın müstehap olduğu da ifade edilmiştir.” (Kur’an Yolu, c.IV, s.397-398, Ahzab 56. Ayetin tefsiri)
Rasûlullah’ın Sünnetindeki uygulamayı dikkate almadan yapılan keyfi yorumlar, bizi Kur’an’ı doğru anlamaya götürmez. Bu keyfilik bizi, “Rasûlullah’ın adı anıldığında niye salavat getirmiyorsunuz?” diye soran taraftarına “Ben yalakalık yapmayı sevmem” diyerek hadis külliyatında “Bana salavat getirin” diyen ve salavatın da “namazlarda oturuşlarda okuduğumuz salavat” olduğunu öğreten Peygamber buyruğuna tekebbürle bakan, burnu havada acube bir modernist âlim(!) tipine ve “Keyfî bir İslam”ın vücut bulmasına götürür. Bu da paralel bir din geliştirmektir. İşte asıl uydurulmuş din budur.
Evet, bu ümmet aşırılardan çok çekmiştir ve hâlâ çekmektedir. Allah bizi, ifrat ve tefritten uzak kalarak Kur’an’ı ve Rasûlü’nü doğru anlayanlardan eylesin. Peygambersiz bir din uyduran bu zındıkların şerrinden bu ümmeti korusun.
